Güncelleme:
16.12.2009
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Türkiye, İran'dan Elini Çek!

Türkan Uzun

ABD'li üst düzey bir general 1 Mart'la bozulan Türk-Amerikan ilişkilerinin İran konusunun gündeme gelmesiyle tekrar balayı havasına büründüğünü ifade edebiliyor.

ABD, bir yandan Irak'taki vahşi işgale devam ederken, bir yandan da İran'a karşı hazırlanmaya başladı. AKP iktidarı, 1 Mart 2003'te reddedilen tezkere yüzünden kıvıramadığı işgalci ortak rolünü bu sefer hakkıyla oynamak istiyor. İran'ın nükleer tesislerini Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu UAEK'ye kapatmasıyla tırmanan sürtüşmenin en başından beri Türk egemenleri İran'a yüklenmeye başladı. Ocak ve Şubat ayları boyunca ABD diplomatları Türkiye'yi, Türk diplomat ve askeri yetkilileri de ABD'yi ziyaret ediyorlar, kapalı kapılar ardında birlikte tutum alma konusunda anlaşmaya çalışıyorlar. ABD'li üst düzey bir general 1 Mart'la bozulan Türk-Amerikan ilişkilerinin İran konusunun gündeme gelmesiyle tekrar balayı havasına büründüğünü ifade edebiliyor.
Ordu hazırlık yapıyor
Geçtiğimiz günlerde Türk ordusu, İran sınırına yakın Sarıkamış'ta tatbikat yaptı. Bu tatbikattan önce MGK'da İran konusu gündemin başındaydı. Şubat ayı başında, ABD liderliğinde oluşturulan PSI (kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesine karşı güvenlik inisiyatifi) kapsamında 24-26 Mayıs'ta ortak bir tatbikat yapılacağını duyurdular. Türk yetkilileri her ne kadar bunun İran'a karşı olmadığını söylese de bu yalana hiç kimse inanmadı elbette. Bu kadar askeri hazırlığın belli bir plan dâhilinde ve belli hedeflerle yapıldığı çok açık.
Savaşın bedeli ağır
Afganistan, Irak, şimdi de sıra İran'a gelmiş görünüyor. Bu ülkelerin halkları savaş ve işgalin en ağır sorunlarını yaşıyorlar. Ancak hükümeti ve ordusu İran'a savaşmaya hazırlanan Türkiye'de yaşayan bizler için bu savaşın bedeli ağır olacaktır. Bu savaş Türkiye'de yaşayan herkes için ölümcül bir tehdit oluşturacaktır. Türkiye İran'a bir hava saldırısına ortak olursa karşı saldırıların hedefi olacaktır. Karşı saldırı gelmese bile bütün Ortadoğu halklarının öfkesinin hedefi olacaktır. Afganistan ve Irak'a savaşmaya giden İngiltere geçen temmuz ayında patlayan bombalar bu öfkenin bir ifadesiydi.
Diğer taraftan neo-liberal politikalarla savaşlar ve işgaller el ele ilerliyor. Görünen ve gizli kaynaklardan her yıl milyarlarca doları silahlanmaya ve askeri harcamalara ve faiz ödemelerine ayıran Türkiye'de, SSK'nın ve diğer sosyal güvenlik kurumlarının zarar etmesi nedeniyle tasfiye edilmesi gündemde. Sosyal güvenlik özel sektörün 'insaniyeti'ne terk edilmek isteniyor. Özelleştirilen kamu işletmelerindeki işçilerin iş güvenliği tehlikeye giriyor. Devletin resmi kurumları bile işsizlik ve yoksulluk üzerine kapkara tablolar çiziyor.
Yine durdurabiliriz
1 Mart 2003'te Ankara'daki 100 bin kişilik birleşik savaş karşıtı eylem, yana yakıla ABD'nin işgalci ortağı olma hayali kuran "Kasımpaşalı" Tayyip'in ve MGK generallerinin heveslerini kursaklarında bırakmıştı.
Tezkerenin reddedilmesi ABD'nin Irak'a kuzeyinden girme planlarını
çöpe attı; Iraklı direnişçilerin ise işini (nispeten) kolaylaştırdı.
Bu eylem aynı zamanda savaşa karşı işçilerin, Kürtlerin, öğrencilerin ve diğer sömürülen ve ezilen kesimlerin bir araya gelmelerinin
yaratabileceği potansiyeli de ortaya çıkardı. Tüm dünyada küresel savaş karşıtı hareket, ABD ve ortaklarının meşruiyetini ortadan kaldırdı; ABD, ilk Körfez Savaşı'nda demokrasi için Irak'ı bombaladığı yalanıyla durumu idare edebilmişken, bunu bu sefer yapamıyor; herkes Bush'un bir yalancı bir işgalci olduğunu biliyor.
Türkiye'de ise bizlerin, işgale ortak olmak isteyenleri durdurmak gibi daha da somut kazanımları oldu. Hatta bazı sol militanlar ve sendikacılar, Türkiye'de elde ettiğimiz son başarının 1 Mart teskeresini durdurmak olduğunu söylüyorlar. Çok haklılar. 1 Mart'tan sonra savaş karşıtı mücadelenin bölünmesi, hem işgalden sonraki mücadeleyi hem de genel sınıf mücadelesini olumsuz etkiledi.
Bizlerin 1 Mart'tan ve 1 Mart sonrasından doğru dersleri çıkarmamız gerek. Savaş karşıtı mücadelenin solun ve muhalif hareketin değişik renklerini barındırması son derece normal. Cephenin içindeki muhaliflerin bunu bahane ederek mücadeleyi bölmesi ve hatta bölünmeye karşı mücadele etmemesi bizi bugünlere getirdi.
Bu anlamıyla 18 Mart eyleminin, Irak'ta İşgale Hayır Koordinasyonu'nun ve Küresel BAK'ın beraber inşa etmeleri olumlu bir başlangıçtır. Bu birliği tabanda; sendikalarda, işyerlerinde ve okullarda; ete kemiğe büründürmemiz gerekli.
Türkiye'de ve tüm dünyada savaşın ve işgallerin yarattığı sosyal, ekonomik ve insani yıkımı engellemek son derece merkezi bir konu. İşgalin İran'a yayılmaya çalışıldığı, Irak'ın iç savaşa doğru ilerlediği, Filistinlilere reva görülen baskı, şiddet ve izolasyon politikalarının artırılmaya çalışıldığı, Türk egemenlerinin Irak ve İran pastasından pay kapmak için can attıkları bu dönemde Türkiye'de birleşik bir savaş karşıtı hareket inşa etmek zorundayız. Birleşik mücadele, Ortadoğu'daki kan ve vahşetin artmasını engelleyebileceği gibi, neoliberal yoksullaştırıcı politikaları engelleme, ayrımcılık, Kürt sorunu ve diğer demokrasi mücadelelerinde bize güç katacaktır.
Haydi alanlara!
18 Mart'ta, Irak işgalinin yıl dönümünde tüm dünyada savaş karşıtı gösteriler yapılacak; Irak işgali, İran'ı işgal planları ve Filistinlilere uygulanan baskı ve şiddet protesto edilecek. 18 Mart küresel eylem gününde Türkiye'de savaş karşıtları bir arada eylem yapacaklar. 19 Mart Newroz Bayramı'nda tüm Kürtler hem baharın gelişini kutlayacak, hem de daha fazla demokrasi ve insan hakları için gösteriler yapacak.

"ABD, İran'a nükleer bomba atar!"
Irak'ın elinde kitle imha silahı olmadığını savaş başlamadan önce açıklayan BM eski silah denetçisi Scott Ritter, ABD'nin İran'a saldırı hazırlıkları yaptığını söyledi. "Tam olarak ne zaman olacağı belli değil, ama olacak" diyen Ritter, ABD'nin İran’a önce bir hava saldırısında bulunacağını söyledi. Saldırı olması durumunda İran-İsrail savaşı çıkması tehlikesine dikkat çeken Ritter "bu durumda ABD İran'a nükleer bomba atar" dedi.

Böl-Yönet
ABD'nin savaş stratejisi, İran'daki etnik ve dini gerilimleri körükleyerek bir iç ayaklanma yaratmaya dayanıyor. İran yönetimini bu şekilde ortadan kaldırmayı hedefleyen ABD bir süredir gerilim noktalarını araştırıyor. Donanma İstihbarat Birimi'nin (MCIA) gerçekleştirdiği araştırmalar, ABD'nin savaş planlarının hayli ilerlediğini gösteriyor. Financial Times'ın haberine göre ABD ordusu, İran'ın merkezi hükümeti konusundaki yaklaşımları inceleyerek Irak'taki gibi bir böl-yönet stratejisi uygulayıp uygulayamayacağını belirlemeye çalışıyor. Pentagon, Irak savaşı hazırlıkları sürecinde yaptığı gibi Batı'da yaşayan mültecileri bu araştırmada kullanılıyor. Iraklı mülteciler Bush yönetimine Iraklıların ABD işgaline kucak açacağını iddia etmişlerdi. Ayrıca Irak'ta büyük miktarda kitle imha silahları bulunduğunu söylemişlerdi.
Beyaz Saray İranlılara yönelik bir propaganda kampanyası yürütmek için Kongre'den 43 milyon dolarlık bir fon talebinde bulundu. Birçok İranlı azınlık temsilcisi araştırmayla işbirliği yapmayı reddetti; çünkü ABD'nin İran'ı parçalamasından çekiniyorlar.

 

Irak’ta İç Çatışmaların Sorumlusu ABD: İşgale Son!

Bağdat'ın kuzeyinde 23 Şubat'ta 47 işçi bulundukları otobüsten indirilerek kurşunlandı. İşçiler Şii'ydi. Katillerin de Sünni olduğu söylendi.
Ertesi gün ise işçilerin bir kısmının Şii, bir kısmının Sünni olduğu anlaşıldı. İşçiler, Samara'da Askeriye Türbesi'nin yok edilmesine karşı bir gösteriden dönüyorlardı. Bunlar Sünniler tarafından mı öldürülmüştü, yoksa ABD ve Irak İçişleri Bakanlığı tarafından desteklenen Badr Birlikleri mi iş başındaydı?
Bu katliamın kimin tarafından yapıldığını tam olarak bilemiyoruz. Ancak bazı güçlerin ABD ve Britanya desteğiyle ülkeyi parçalamaya çalıştıkları çok açık. Şii ve Sünniler arasındaki birlik işgalin başarısı önünde hep bir engel oluşturdu. 2003'te Bağdat'ın düşmesinden sonra ABD işgaline karşı Sünni ve Şiiler birlikte direndi. Nisan 2004'te Sünni kenti Felluce'ye yapılan saldırı sırasında bu hareket en yüksek düzeyine ulaştı; Irak'ın her tarafında on binler ayağa kalktı. Aynı yılın yaz aylarında Bağdat ve Necef'in yanı sıra Şii kenti Sadr'da isyan dalgası baş gösterdi, Şii askerler Sünni kentlerdeki ayaklanmayı bastırmayı reddetti. İşgale karşı Şii ve Sünnilerin işbirliğinde bir güçlenme gözlendi.
İşgalin başarısızlığı ABD ve Britanya'yı böl-yönet taktiğini uygulamaya sevk etti. ABD birlikleri Kürt peşmergelerin ya da Badr Birliklerinin desteğiyle Sünni kentlerine saldırıyor ve ardında yıkım ve öfke dalgası bırakıyordu.
Saddam'ın en güçlü olduğu dönemde bile Irak'ta bölünmüşlük söz konusu değildi; Saddam'a karşı muhalefet güneydeki Şii kentlerinin yanı sıra Felluce ve Ramadi gibi Sünni kentlerde de yükselişe geçmişti. Yaşanan iç çatışmalar ABD işgalinin doğrudan sonucudur.
Iraklılar'ın "karanlık güçler" dedikleri ölüm mangaları, politikacılar ve maskeli tetikçiler, böl-yönet politikasının parçalarıdır. ABD'nin, Şii-Sünni, Arap-Kürt çatışması yaratmaya çalışması 2005'te bir dizi olumsuz gelişmenin yaşanmasına neden oldu. Şiilerin Sünni bölgelerinden, Sünnilerin de Şii bölgelerinden kaçtıklarına dair haberler yayılmaya başladı.
Ama ABD stratejisi bir yönüyle geri tepti. Kasım 2005 seçimlerinde ABD stratejisinin temellerini bir tek kesime dayandıramayacağını anladı. Seçimlerin en büyük galibi işgale karşı çıkan Şii muhaliflerdi. Diğer bir kesim de İran'la ittifak halindeydi. Parlamentonun ilk gündem maddesi yabancı orduların çekilmesi olarak belirdi.
ABD, bu kez Sünni gruplar arasında kendine yandaş bulmaya ve bunlar arasından silahlı birlikler çıkarmaya yöneldi. Askeriye Türbesi'nin yok edilmesi ve diğer etnik çatışmalar bu stratejinin bir ürünüdür. Türbeye yapılan saldırıdan sonra çok sayıda Sünni camisi bombalandı. Bu saldırılar gerçekleştirilirken İçişleri Bakanlığına bağlı polis güçleri sadece seyrediyorlardı. Bombalı saldırılar, mahalle aralarında silahlı
çatışma ve infazlar kontrolden çıkma tehlikesini barındırıyor.
İşgal karşıtı Sünni liderler suikasta kurban gitti ve Irak bir iç savaşın eşiğine geldi.
Ancak olaylardan sonra Sünni ve Şiiler arasında dayanışma gösterileri iç savaş dinamiklerine karşı bir eğilim yaratmaya başladı. Samara'da Askeriye Türbesi'ne karşı yapılan
saldırıyı ilk protesto edenler yine Sünniler oldu. Basra,
Divaniyah, Nasiriyah, Kut ve Salahaldin kentlerinde Şii ve Sünniler olayları birlikte protesto ettiler. Sadr kentinde işgal karşıtı gösteriler gerçekleştirildi. Şii dini liderler Sünni camilere saldırılmaması çağrısı yaparken, Bağdat'taki Şii ve Sünni Müslümanlar Cuma namazını birlikte kıldılar.
Radikal Şii lider Mukteda El-Sadr kendi yandaşlarını şu sözlerle tekrar uyardı: "İşgalin planlarını hiçbir
zaman unutmayın. Unuttuğumuz anda işgal, istisnasız hepimizi öldürecek." Sadr, işgale karşı birleşik eylem çağrısında bulundu.
İç çatışmalar Irak'ı parçalamaya doğru götürebilir. ABD ve Britanya'nın işgali nefret ve bölünmüşlük ekiyor. Ancak Iraklılar arasında dayanışma halen ciddi boyutlarda. Bu tehlikeli süreci ancak işgali sonlandırarak durdurabiliriz.

(İngiliz “Socialist Worker” gazetesinin son sayısından kısaltılarak çevrildi.)

 

Küresel Eylem Gününde Irak da Sokakta!

ABD ve Britanya'nın Irak işgaline karşı 18-19 Mart'ta yapılacak küresel eylemlere Basra ve Bağdat da katılacak. Basra'da Bağımsız Irak Petrol İşçileri Sendikası eylem çağrısında bulundu. Bağdat ve Basra'da 17 Mart Cuma günü yapılacak eylemleri El-Sadr hareketiyle Irak Ulusal Kuruluş Konferansı destekliyor.
Bağımsız Irak Petrol İşçileri Sendikası özelleştirmelere karşı da kampanya yürütürken Irak Ulusal Kuruluş Konferansı Şii ve Sünnileri işgale karşı bir araya getiriyor. El-Sadr hareketi işgalin sonlandırılması talebini yineledi ve 2004'te ABD'ye karşı yapılan iki isyanın liderliğini yaptı. Irak Parlamentosu'nda da en fazla milletvekiline sahip.
Bağımsız Irak Petrol İşçileri Sendikası'ndan Faraj Rabat Mizbıhan: "İşgale karşı sesini yükselten ister Amerikalı, ister İngiliz veya dünyanın diğer yerlerinden kim olursa olsun hepsine borçluyuz. Bu savaşa karşı çıkarak işgalin terörüne maruz kalan Iraklıların yanında yer alıyorsunuz. Ülkemize akın eden hırsızlara karşı bağımsızlık ve özgürlüğümüzü savunuyorsunuz. Britanya askerlerinin Amar'da çocukları dövmesi işgalin gerçeğidir. Gösteri yaparken neyle mücadele ettiğimize dair bu manzarayı gözünüzün önüne getirin."

 

MSÜ’de 18 Mart Kampanyası

Mimar Sinan öğrencileri 18 Mart Küresel Eylem gününe hazırlanıyor. Daha önce birlikte çalıştığımız arkadaşlarla Küresel Eylem Günü'nün inşası için 22 Şubat Çarşamba gününe bir toplantı çağırmayı kararlaştırdık. Toplantıdan önceki iki gün boyunca afiş asarak ve bildiri dağıtarak toplantıyı inşa ettik.
Toplantıya 12 kişi katıldı. Hangi vurguyu öne çıkaracağımızı konuştuk. Emperyalizm karşıtlığını bir önkoşul yapılmaması konusunda anlaştık. Fen-Edebiyat fakültesinden gelen arkadaşlar okullarında faaliyet yapma koşullarının çok kötü olduğundan ve üzerlerinde çok fazla baskı olduğundan bahsettiler. Biz de Güzel Sanatlar ve Mimarlık fakültelerinden Fen-Edebiyat fakültesine çalışmalar konusunda destek olabileceğimizi ifade ettik. Daha sonra alan faaliyetleri üzerine konuşuldu. Her çarşamba toplanma, 3 Mart Cuma günü de Irak işgaliyle ilgili bir fotoğraf sergisi yapma kararı aldık.
İkinci toplantıya 13 kişi katıldı. Fen -Edebiyat'tan gelen arkadaşlar geçen seneki Küresel Eylem Günü'ne farklı bir kortejle katıldıklarını, fakat bu sene birlikte gidebileceğimizi ifade ettiler. Geçen haftaki toplantıda hangi vurguyu öne çıkaracağımızın netleşmediği tartışıldı ve Irak'taki işgali öne çıkartabileceğimiz üzerinden bir bu öneriyi kabul ettik. Böylece Irak işgali vurgusunu kullanma kararı aldık.
3 Mart Cuma günü için planlanan fotoğraf sergisini yine afişlerle duyurduk. Sergi için bütün kantini fotoğraflarla donattık. Okulda 18 Mart'la ilgili faaliyet yaptığımızı ve ortak bir kortejle eyleme katılacağımızı böylece daha yaygınca duyurma başladık. 7 Mart Salı günü sergiyi Fen-Edebiyat fakültesinde tekrarlayacağız.
Eylemi, savaş karşıtı film gösterimleri, duyuru masası açma gibi etkinliklerle duyurma çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Ayrıca toplantılar aracılığı ile eylemi inşa eden aktivistlerin sayısını arttırmaya çalışıyoruz.
18 Mart'a Mimar Sinan'ın ortak bir kortejle, alanımızda birleşik faaliyetler yaparak katılacak olmamız eyleme okuldan daha fazla arkadaşımızı katılmasını kolaylaştıracak olması açısından oldukça önemli.

 

sayfa başına dön


 
gazete arşivine git