Güncelleme:
22.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Toplumsal barış için birlikte mücadele edelim

"Kürt Sorununda Yol Ayrımına Gelindi"

Çiğdem Özbaş, DTP İstanbul İl Başkanı Doğan Erbaş ile Dünya Barış Günü çalışmaları ve seçimlere yönelik öngörüleri üzerine görüştü.

1 EYLÜL Dünya Barış Günü çerçevesinde Türkiye kamuoyuna bazı mesajlar vermek istiyoruz.
Kürt sorununda çözüm veya çözümsüzlük konusunda ciddi bir tıkanmaya ve yol ayrımına gelindi. Türkiye kamuoyunda çeşitli siyasi çevrelerce yükseltilen şovenizme karşı halkların ortak sesini ve ortak yaşam irademizi bir kez daha yüksek sesle dile getirmek istiyoruz.
Ortadoğu'da yükselen ve küreselleşme eğilimi gösteren savaş durumuna karşı Ortadoğu halkları arasındaki ortak barışı savunacağız, ABD destekli İsrail saldırılarını kınayacağız.
Buna bağlı olarak 3 Eylül'de özellikle İstanbul'da geniş bir yelpaze ile bir miting örgütlemek istiyoruz.
Son dönemde çok ciddi belirsizlikler yaşanıyor. Bu belirsizlikler içinde bazı eğilimler öne çıkıyor. Çok net bir şekilde Kürt hareketinin tasfiyesine yönelik uluslararası müdahalelerin arttığı bir süreç yaşanıyor. Türkiye her zamankinden daha fazla ABD'ye muhtaç bir pozisyonda, ama bir taraftan da Ortadoğu'daki Kürt sorununu inkar eden bölgesel ittifaklara yaslanıyor, İran ve Suriye ile bir araya gelmeye çalışıyor. Bu konuda ABD ile çelişkileri var. Bir yandan ABD'ye yaslanma bir yandan da bölgesel ittifaklar oluşturma sürecine karşı kararlı bir siyasi irade ortaya çıkmıyor.
Yaklaşan seçim atmosferi de maalesef bir çözüm iradesinin ortaya çıkışına engel oluyor.
Ortadoğu ve Irak sınırına yönelik saldırılar tabanımızda ciddi bir hayal kırıklığı ve yeni kaygıların oluşmasına neden oluyor.
DTP'de ne olursa olsun ‘meclise girmek’ konusunda bir mutabakat oluşmuş görünüyor. Bağımsız adaylara yönelik ülke barajı tartışmaları bu anlamda çok tepki görüyor. Tabanımızda, "bir halk olarak bu ülkenin parlamentosunda temsil edilmemiz engellenmek isteniyor" biçimde aşırı bir dışlanmışlık psikolojisi yaratıyor. Bu durum uzun vadede tehlikeli sonuçlara da yol açabilir. Zaman zaman dile getirdik, ama DTP olarak bağımsız adaylarla seçime girme konusunda bir değerlendirme ve kararımız yok. Aksine biz geçmiş seçimlerdeki blok dene-yimlerinden de dersler çıkararak daha geniş birliktelikler oluşturabilir miyiz diye ön tartışmalar da yürütü-yoruz. Ancak çok yüksek anti-demokratik seçim barajı örgütlü yapımızda olmasa da tabanımızda bağımsız aday çıkartma tartışmalarını güçlendiriyor. AKP içindeki Kürt milletvekillerinin bağımsızlara ülke barajı getirilmesini özellikle zorladıklarını biliyoruz, çünkü kendi yerlerini kaybetmekten korkuyorlar.

 

 

İsrailleş-ME; K. Irak’tan Elini ÇEK!

Mesut Çelebioğlu

TÜRK egemenleri bir yandan İsrail'in yaptıklarını yarım ağızla 'kınarken' öte yandan da bu vahşeti kendi çıkarlarına kullanmaya, K. Irak'a askeri operasyon için zemin oluşturmaya çalışıyorlar.
Tayyip, İsrail'e birkaç laf ettikten sonra, "nasıl İsrail'in 'terörist' Hizbullah'ı yok etmek için Lübnan'ı işgal etme hakkı varsa, Türkiye'nin de K. Irak'taki PKK'yi imha etmek için Irak'ı işgal hakkı vardır" diyor. İsrail'in Lübnan'da işlediği vahşeti haklı gören Tayyip ve generaller, PKK'yi bahane ederek K. Irak'ta da benzeri bir katliam yapmak istediklerini ortaya koyuyorlar. Hangi bahane ile olursa olsun Türkiye'nin sınır ötesi bir operasyona girişmesine karşı çıkmalıyız. Bunun adı operasyon değil savaş, işgal ve yayılmacılıktır; Türkiye'nin İsrailleşmesidir.
Geçen seneki bayrak krizinden bu yana Türk egemenleri planlı bir şe-kilde Kürt halkı üzerinden provokasyonlara girişiyor (linç girişimleri, Şemdinli ve en son Diyarbakır'daki olaylar). Bölgede çatışma havasını tekrar diriltiyor, Kürtler üzerinden gerginlik politikaları yürütüyorlar.
K. Irak'a yapılacak bir operasyon Türkiye'de barış içinde birlikte yaşamanın zemini dinamitler. Türkiye'de Kürtlerin barış taleplerinin üzerine tank ve tüfekle gidilmesi sadece ve sadece çözümsüzlüğü güçlendirir.
İsrail'in Lübnan'a saldırısına tepkimizi koyarken Türkiye'nin K. Irak'a operasyon girişimlerine karşı da tutum alalım.

 

 

Şiddete kilitlenen 'çözümsüzlük' bir seçenek değildir!

Türkan Uzun

KÜRT sorununda bir yol ayrımına gelindiği yaygınca ifade ediliyor. PKK'nin 1993'te tek taraflı ateşkes ilan etmesinden sonra barışçıl bir siyasi çözüme yönelişi ve iki taraflı ateşkes çağrıları yıllardır muhatap bulamadı. Türk egemenleri ateş kesmek bir yana Kürt halkını sürekli provoke eden, çatışamaya zorlayan bir çizgi izlediler. Tayyip Erdoğan'ın dillendirdiği 'çözüm' hızla gerginlik ve imha politikalarına dönüştü.
Türk egemenleri sürekli terör sorunundan bahsedi-yor, ama Kürt sorununa barışçıl siyasi bir çözüm için adım atmıyor, Kürt hareketinin siyasi ifade kanallarını da sürekli tıkı-yorlar. "Kürtler ABD ile görüşüyor, Türkiye'yi bölmek istiyorlar" propagandası ile şovenizmi körüklerken kendileri ABD emperyalizmi ile Kürtler üzerinden kanlı pazarlıklara girişiyorlar. AKP milletvekilleri ve bakanları Hamas ve Hizbullah ile görüşebiliyor, ama Kürt halkının meşru temsilcilerini muhatap almıyorlar. Ordusuyla, hükümetiyle Türk egemenleri sadece ve sadece çözümsüzlük üreti-yor. Sorunu ortaya çıkaran da çözümsüz bırakan da onlar.
Türkiye'de Kürt sorununda bir yol ayrımına gelindiği noktada Amerikan Armed Forces Journal'da (Silahlı Kuvvetler Dergisi) Ralph Peters'in Ortadoğu'da istikrarsızlığın en önemli nedeninin, Avrupalıların kendi çıkarları doğrultusunda, gelişi güzel çizdikleri sınırlar olduğunu savunan bir makalesi yayınlandı. Peters, 'Kanlı Sınırlar' başlığı ile yayınlanan makalesinde bu sınırların bölgedeki azınlıkların durumu göz önüne alınarak yeniden çizilmedikleri taktirde Ortadoğu'da istikrar-sızlıkların sonu gelmeyeceğini ifade ediyor.
Dolayısıyla yol ayrımındaki tek tek çatalların adı artık konulmuş oldu. Türkiye'de ya barışçıl siyasi bir çözüm üzerine Kürtler ile birlikte yaşamanın koşulları oluşacak ya da ABD güdümünde Irak, İran, Türkiye ve Suriye'de Kürtlerin yaşadığı bölgeleri kapsayan bir Kürdistan kurulacak.
Türk egemenleri uzun süreden beri bu iki seçeneğin farkında. Peters'ın sınırların Avrupalıların çıkarları için gelişi güzel çizildiği tespiti de doğrudur. Ancak Türk egemenleri de Peters'in patronları Amerikan neo-conlar (yeni-muhafazakar) da sınırların ezilenlerin değil, kendi çıkarlarına uyumlu olmasını istiyorlar.
Büyük Ortadoğu Projesi halklar için özgürlük ve demokrasi değil, ABD'nin petrol ve egemenlik çıkarları için bölgenin yeniden yapılandırılmasıdır. Bu proje başarılı olursa bölgenin bütün halkları kaybedecek. Bu proje ile işbirliği yapan liderler de kendi halklarını emperyalizme teslim etmiş olacaklar.
Ancak Türkiye'de Kürt sorunu konusunda içinde bulunduğumuz çözümsüz-lük, kadının aşağılandığı ve şiddete maruz kaldığı, ama boşanma hakkının tanınmadığı zora dayalı bir evli-liğe benziyor. Böyle bir ortamda kadının da güç kullanacağı ve iki tarafın şiddete kilitleneceği çözümsüz-lük, seçeneklerin en kötüsüdür.
Bizler anti-emperyalizm lafzını Türkiye'de ezilen halklar ve azınlıklar, işgal altında yaşayan Kıbrıslılar aleyhine işletmeye çalışan 'yurtsever'ler değiliz. Türk milliyetçiliği sürekli imha eden, ezen ve provoke edenden yana tutum aldığı için Türk işçi, köylü ve yoksullarını da egemenlere tabi kılar.
Muhalefetin, anti-terörizm argümanı temelinde herhangi bir çözüm üretemeyeceği, sadece devletin saldırganlığına hizmet edeceği gerçeği de artık iyice netleşmiştir.
Bu denkleme, hareket noktası şovenizm veya anti-terörizm olmayan, öncelikle Türk devletinin askeri ve çözümsüz yaklaşımlarını hedef alan, adil ve demok-ratik bir çözüme ulaşmaya yönelik bir siyasi irade ve bunu kazanacak bir mücadele eklenmelidir.
Eşit haklılık ve gönüllü birliktelik temelinde birlikte varolma, emperyalizmin bölgedeki oyunlarına da birlikte direnme koşullarını oluşturur.
Yoksa Kürt halkının kendi kaderini ayrılıktan yana tayin etmesine, emperyalizm işbirlikçisi bir Türkiye'de inkar ve imha edilmektense kendi devleti için işbirliği yapmasına ne şaşırırız ne de karşı çıkabiliriz.
Sonuçta Türkler de Kürtler de emeryalizme ayrı ayrı yenik düşer.

 

Toplumsal barış, eşitlik ve ‘gönüllü birliktelik’ için 3 Eylül’de alanlarda olalım!

sayfa başına dön


 
gazete arşivine git