Güncelleme:
07.05.2007
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Yöneticilere ve generallere güvenip

Savaş tehlikesini küçümsemeyelim

Savaş karşıtları arasında ABD'nin İran'a saldıramayacağını, Türkiye'nin de bölgedeki bir savaşın aktif parçası olmayacağını düşünenler çoğunlukta.

Bu kanının bu kadar güçlü ve yaygın olmasının altında temel bir mantık silsilesi yatıyor. ABD'nin Irak'ta içine düştüğü batak ortadayken İran'a saldırması için "kafayı sıyırmış" olması gerektiğini, bu saldırının ABD emperyalizminin sonunu hazırlayabileceğini söylemek elbette yanlış değil. Ancak bu temel gerçeğin ABD egemenleri tarafından da böyle algılanacağını kimse garanti edemez. ABD'nin Irak'a 21 bin asker daha yollama kararı bizim mantığımızla onlarınınkinin çok farklı çalıştığının bir göstergesi değil mi!

Tıpkı şuna benziyor: Kimse bindiği dalı kesmez; kendisinin de üzerinde yaşadığı dünyanın dibine dinamit koyup fitilini yakmaz. Eğer bu mantık silsilesi doğru olsaydı küresel ısınma felaketinin ayak seslerini gümbür gümbür duyar mıydık dersiniz. Ne yazık ki kapitalist sistem böyle bir mantıkla işlemiyor. Dünyamız yok olma tehlikesiyle burun buruna ama sistemin efendileri basit bir protokolü bile imzalamaktan kaçınıyorlar.

Böylesi bir mantıksızlığın, akıldışılığın, insanlığa ve yerküreye karşı vurdumduymazlığın hakim olduğu dünyada ABD egemenlerinden bizim mantığımıza uygun davranmasını beklemek hiç doğru değil. Kaldı ki ABD'nin siyasi ve ekonomik açıdan içinde bulunduğu sıkışmışlık Amerikan yönetici sınıfını her türlü riski göze almaya zorluyor. Yani ilk bakışta mantıksız gibi görünen İran'a saldırı fikri, ABD egemenleri için her geçen gün bir zorunluluğa dönüşüyor.

Türkiye'nin Ortadoğu yangınının içine girmeyeceği, Kerkük'e yönelik bir savaşa girmeyeceği ve İran'la savaşmasına neden olabilecek hareketlerden kaçınacağı konusundaki fikirler savaş karşıtlarını zayıflatmaktadır. Ekonomik olarak ABD'nin desteğine muhtaç Türk egemen sınıfının mantığı da ABD egemenlerinin mantığı gibi işlemektedir. Türk egemenleri için seçeneklerin giderek azaldığını ve bir koyup üç alarak Büyük Türkiye hayallerine ulaşma fikrinin cazibesinin artmakta olduğunu görmeliyiz.

Barışın, yöneticilerin "mantıklı" kararlarına emanet edilemeyecek kadar değerli olduğunu bilen savaş karşıtları, yöneticilerin olası çılgınlıklarını engellemek üzere şimdiden hazırlanmalıdır. Savaş tehlikesini küçümsemeden, savaşı engellemek için mücadele etmeliyiz.



ABD ve Britanya Irak'ta yeniliyor

Cem Uzun

Washington'daki yeni muhafazakârlar ve onların Londra'daki ortakları, kaybeden kumarbazlar gibi bahsi iki katına çıkarmaya çalışıyorlar. Bahsi iki katına çıkarmak, savaşı ve bölgeler arası çatışmayı yaymak demektir. Bunun Türkiye için önemli etkileri var.

Yenilginin ABD'nin saldırganlığını ve İran'a saldırma ihtimalini azaltacağını düşünenler ne yazık ki yanılıyor. (Örneğin, geçtiğimiz Eylül ayında Türkiye Sosyal Forumu'nda bu yönde bir konuşma yapan Tarık Ali.) Irak'ın şu anki durumu İran'a saldırının ABD için çok tehlikeli olabileceğini gösteriyor. Bu, aynı zamanda ABD egemen sınıfı üzerinde İran'a saldırıyı gerçekleştirmek için bahane bulmaları konusundaki baskıları arttırıyor.

Geçtiğimiz yazdan bu yana ABD ya da onun kuklaları tarafından savaşı yayan bir dizi kanlı saldırı gerçekleştirildi. ABD liderliğinin politikası, İran ve Suriye'ninkiler gibi Ortadoğu'daki bir dizi egemen sınıfla uzlaşmayı öneren Baker raporuna bakıp bunun tam tersini yapmak.

Haziran-Ağustos 2006'daki İsrail'in Lübnan'a saldırısı, Hizbullah ve geri kalan Lübnan halkı sayesinde, kanlı bir yenilgiyle sonuçlandı. Ama ABD pes etmedi. ABD ve AB şimdi, Beyrut'ta milyonların karşı olduğu ve güçlü bir şekilde protesto ettiği Siniora hükümetine milyarlarca dolar aktarıyor. Protestoları, din ve mezhep üzerinden bölüp Lübnan'ı iç savaşın kargaşasına sürüklemeyi umuyorlar. ABD destekli İsrail işgaline karşı direnişte yer alanların hükümette daha fazla etki sahibi olmasını önlemek için her şeyi yapacaklardır. Son olarak ABD, İsrail'in yapamadığını yapabilmek, yani Hizbullah'ı yenmek umuduyla Lübnan ordusuna 285 tane Humvee (zırhlı araç) gönderdi.

İsrail'in Filistinlilere saldırması Lübnan'ın işgal edilmesini tetikledi. Hizbullah, giderek artan kanlı saldılar altındaki Filistinlilerle dayanışma içinde hareket etti. İsrail Lübnan'da, aynı zamanda Filistin direnişini de kıracak hızlı bir zafer ümit etti. Şimdi ABD ve AB'nin Filistin'de de seçilmiş Hamas hükümetine karşı devlet başkanı Mahmut Abbas'a para ve silah aktardığını görüyoruz. Filistin'de de ABD ve AB, en azından halkının ulusal hedeflerini temsil edebilecek bir hükümete karşı kanlı bir iç savaşı tercih ediyor.

Savaş Afrika'ya da sıçradı. ABD, 15 yıldır ilk defa Somali'ye barış getiren İslam Mahkemeleri hükümetini yıkmak ve Somali'yi tekrar savaş ağalarının kontrolüne sokmak için Somali'nin Etiyopya tarafından işgal edilmesini destekliyor. Aynı zamanda ABD, Fransa'dan 2001'de aldığı Afrika Boynuzu'nda yer alan Djibouti'deki muazzam üssünden Somali'ye bomba yağdırıyor. ABD bombaları su kaynakları hedef alınan göçebeler de dahil yüzlerce insanı öldürdü. ABD, her biri Somali'yi kendisi kontrol etmek isteyen savaş ağalarından bir grubu diğerlerine karşı destekliyor.

ABD'nin politikası daha fazla kan dökmek ve daha fazla kargaşa yaratmak. Tüm bölge de bu kargaşanın içine çekilme tehlikesiyle karşı karşıya. Irak'a saplanıp kaldıkları için askeri olarak müdahale edebilmeleri olanaksız olduğundan ABD tüm bölgede kendi pis işlerini yaptırmak için silahlandırıp destek olabileceği vekiller arıyor. Bu da tüm bölgeyi işgallere ve iç savaşlara sürüklenme tehlikesine atıyor.

Financial Times'ta geçenlerde çıkan bir yazıda "Irak'a ek asker gönderilmesi, Vietnam'daki gibi - savaşın tırmanarak Laos'a ve Kamboçya'ya yayılması - savaşın, İran ve Suriye'ye yayılmasını da beraberinde getireceğe benziyor" cümlesi yer alıyordu.

Türkiye'ye etkileri açık. Egemenlerin Mersin'deki bayrak provokasyonuyla başlayan, linç girişimleri, Şemdinli ve Diyarbakır'daki provokasyonlarla devam ettirmeye çalıştıkları provokasyonlar hep bu zincirin halkalarıdır. Türkiye egemen sınıfı ve özellikle de derin devlet ve ordu Türkiye'nin patronlarının yayılan çatışmalarda en yüksek kazancı sağlamalarını garantiye almak için milliyetçiliği tırmandırıyorlar. Şimdiden Türk müteahhitler Irak'ta önemli bir role sahip. Aynı zamanda Türk egemen sınıfı şimdi büyük kazanç umuduyla sopa göstererek çok tehlikeli bir oyun oynuyor. TUSİAD'ın bu politikalara şikayetlerini sunması olası kazançlarıyla değil, riskler ve büyük sopalarla ilgili. Hükümetle STKların 301'le müzakeresine TUSİAD'ın temsilcisi katılamadı, çünkü yurt dışındaydı. Birkaç sene önce TUSİAD Kürt sorunuyla ilgili bir rapor yazdırmıştı. TUSİAD'ın konferansında ise bu raporu okuyacak bir TUSİAD üyesi bile bulunamadı. Irak Kürt liderlerinin ABD'yle ilişkisi varsa Türkiye egemen sınıfının da var. Bu sefer Türk egemen sınıfı 1 Mart 2003'ün yeniden yaşanmasını istemiyor. Türk egemenleri, Turgut Özal'ın 1991 Körfez Savaşı'ndaki "bir koyup üç alacağız" sözlerinin umuduyla ABD'nin bölgedeki herhangi bir saldırısının parçası olmak istiyorlar.

ABD egemen sınıfı umutsuz durumda. Güçlü değil, bölgede kargaşa yaratma planları bile kararlı ve birleşik bir karşı koyuşla başarısız oldu. Dini, mezhepsel ve etnik bölünmeyi büyütme ABD stratejilerinin ana halkasıdır. ABD'nin emperyalist planlarına karşı, muhalefeti birleştirmek için mücadele etmeliyiz.

Umut

Kürt birliklerinin Bağdat'ta Bush'un güçlerinin bir parçası olarak savaşmayı ret etmesi bir umut işaretidir. Washington'da 500.000 kişi savaşa karşı yürüdü.

Bizim için de Hrant Dink'in cenazesinde kendini gösteren halkların kardeşliği ve birliği isteği bir umut işaretidir. Birliği engellemek için, bu öfkenin yerini milliyetçi söylemlerle bölünmenin alması uğraşları egemen sınıfın ne kadar çaresiz olduğunu gösteriyor.

"Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Kürdüz" sloganı Washington ve Ankara'daki savaş çığırtkanlarına zarar veriyor. Savaş çığırtkanlarına karşı bizim saflarımızı birleştirme mücadelesi emperyalistlerin bölgedeki daha büyük planlarına karşı mücadelenin de ayrılmaz bir parçasıdır.

 

sayfa başına dön


 
gazete arşivine git kütüphane