Güncelleme:
09.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


İsyanla Biten Savaş: Birinci Dünya Savaşı

Birinci Dünya Savaşı başında esen milliyetçilik kasırgası o güne kadar savaş karşıtı olduğunu iddia edenleri bile tümüyle sağa savurmuştu. Kararlı savaş karşıtları ise aynı kasırgada, küçücük bir azınlık olarak izole oldular. Sokaklar, kahveler vatansever şarkılarla çınlamaktaydı. Sokak çeteleri dolaşarak savaş karşıtı arıyor, Rus ajanı, “vatan haini” diyerek şüphelendiklerini linç etmeye girişiyorlardı. Ağustos 1914 Almanyası’nda gencecik insanlar, onbinlerce işçi biran önce cepheye gidip Büyük Almanya İmparatorluğu adına bir başka ülkenin gencecik insanlarını katletmek için sabırsızlıkla askerlik şubelerinde upuzun kuyruklar oluşturuyorlardı.

Dönemin sosyalistleri milliyetçiliğe teslim oldu

Birinci Dünya Savaşı sırasında büyük emperyalist güçler krizlerini işçileri birbirlerine karşı savaştırarak çözmeye çalışıyorlardı. Alman işçi sınıfını patronların bu pazar savaşına karşı silahdırabilecek güç olan Sosyal Demokrat Parti ise milliyetçiliğe teslim olmuştu. Çoğunluğu işçi ve sendikacılardan oluşan bir milyon kadar üyesi olan Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) savaş başlayıncaya kadar savaş karşıtı bir tutum almış, ancak 4 Ağustos’ta hükümetin savaş kredileri için yaptığı oylamada Alman patronlarının saflarında yer aldı. Alman parlamentosu Reichstag’da savaştan yana oy kullanacaklarını açıklayan SPD’nin ikinci genel başkanı Hugo Hease: “Halkımız ve onun barışcıl gelişimi için Rus despotizminin zaferi bir felaket olacaktır. Bizim görevimiz bu tehlikeyi defetmek, medeniyetimizi ve bağımsızlığımızı korumaktır. Böylesi bir tehlike anında vatanımızı sahipsiz bırakmayacağız.” diyordu.

Kendini marksist olarak tanımlayan SPD, Marks’ın “Bütün ülkelerin işçileri birleşin!” çağrısı yerine “Birbirinizi Katledin!” propogandası yapıyordu. Marksizmin temelini oluşturan işçi sınıfının uluslararası düzeyde bağımsız çıkarlarını savunmak gerekliliği ilkesi yani enternasyonalizm; enternasyonalizmin en gerekli olduğu anda terk ediliyordu. Vatanı sahiplenerek, işçi sınıfına ihanet ettiler.

Bir avuç savaş karşıtı

Yıllarca SPD ’nin parlamenter sosyalizm anlayışına karşı devrimci muhalefet yürüten gerçek marksist geleneğin Almanya’daki temsilcisi Rosa Luxemburg böylesi bir dönemde “savaşa hayır” diyerek destek toplamaya çalıştı. SPD’nin birimlerine yüzlerce telegraf çekerek, üyelerle görüşerek neden şövenizme teslim olmamak gerektiğini tartıştı. SPD içinde Clara Zetkin, Karl Liebknecht ve Frans Mehring’in dışında hiç kimseden yanıt gelmedi. Devasa emperyalist savaş aygıtına karşı bir avuç devrimci yalnız kalmışlardı. Ancak savaş karşıtı mesajlarını dile getirmeye çalışıyorlardı. Karl Liebknecht parlamentoda savaşa karşı oy kullanırken şunları söylüyordu: “Bu savaş Alman ya da başka halkların çıkarları için verilmiyor. Bu emperyalist bir savaş, kapitalizmin dünya pazarlarına egemenlik kurma savaşı… Krallığa karşı kullandığımız sloganların benzerini Fransız ve İngilizler (Alman) militarizmine karşı atıyorlar. Halkların devrimci gelenek ve umutlarını başka halklara nefreti körüklemek için kullanıyorlar.”

Savaş karşıtları hem devletin hem de SPD’nin baskılarıyla karşı karşıya idiler. Savaşa yumuşak da olsa muhalefet eden SPD yazarları tasfiye ediliyordu. Rosa Luxemburg hapse atılırken, Karl Liebknecht 40 yaşında olmasına rağmen önce askere alındı sonra da tutuklandı.

Cephede ölüm, “vatanda” açlık

Askerlik şubelerinde uzun kuyruklar oluşturan gençler savaşın birkaç ay içinde zaferle sonuçlanacağını düşünerek, eve “kahraman” olarak dönme hayalinin sarhoşluğu içinde cepheye gitmişlerdi. Ancak savaşın gerçek yüzünü gördüler. Bu kahramanlık değil açlık ve ölümdü. Cephe’den izine gelebilecek kadar şanslı olanlar, birkaç yüz metrelik araziyi almak için nasıl çeyrek milyon askerin öldüğünü anlatıyorlardı. Ölenlerin ezici çoğunluğu işçi sınıfının, yoksul kesiminin insanlarıydı. Ordu içindeki hiyerarşi tam bir sınıf farklılığına denk düşüyordu. Savaş gemilerinde “piyadeler köle gibi çalışırken subaylar boş boş oturuyor, tırnaklarını törpülüyor, saçlarını tarıyorlardı.” Savaş devam ettikçe cepheden ölüm haberleri yağmaktaydı..Ülke içinde ise yiyecek sıkıntısı vardı.

Rosa Luxemburg 1915’de havanın değiştiğini şöyle anlatıyor: “Tablo tümüyle değişti… Vatansever sokak gösterileri bitti… Casus avcılığı ve şarkılar bitti… Şov bitti… İnsanlar sırtlarında çuvallarla ...yüzleri allakbullak dolaşıyorlar…”

Direniş genelleşiyor

Bütün ekonomik kaynaklar savaşa aktarıldığı için özellikle kentlerde yiyecek sıkıntısı giderek yoğunlaşmaktaydı. 1915-16 kışında yiyecek sıkıntısına karşı gösteriler başladı. Bunların çoğunluğu yiyecek için kuyrukta bekleyenlerin öfke patlamalarıydı. Savaşın etkilerine karşı tepki gösterenler polisle çatışmak zorunda kalıyorlardı.

Bununla birlikte savaşa karşı politik mücadele kendisini sokakta ifade etmeye başladı. İlk önce birkaç yüz kişinin katılımıyla Berlin’de yapılan gösteriler kısa zamanda binlere ulaştı.

1916’da Rosa Luxemburg’un SPD içindeki Enternasyonal grubunun çağırdığı 1 Mayıs gösterisine binlerce insan katıldı. Karl Liebknecht tutuklandı, davasının görüldüğü gün 55 bin işçi Liebknecht’le dayanışma grevine çıktı. Savaş karşıtlığı işçi sınıfının militan kesimleri arasında yayılmaya başlamıştı.

Rusya’da devrim

Cephe’deki kıyıma ve ülkede yaşanan açlığa karşı tepkiler Rusya’da da yoğunlaşıp ayaklanmaya dönüşmüştü. Kitleler “Toprak, Ekmek, Barış” talepleriyle 1917 Şubat’ta Çarlığı alaşağı etmişti.

“Rusya’nın despot Çarlığı’na karşı vatanı savunmak” artık savaş için gerekçe oluşturmuyordu. Sorunun patronlar ve devletin yayılmacılığı olduğu konusu giderek daha fazla sayıda işçi açısından netleşiyordu. Nisan 1917’de 200 bin metal işçisi greve çıktı. Grevin önderleri savaş karşıtlarıydı. Yiyecek sıkıntısına karşı öfke ile savaşa karşı politik muhalefet birleşmeye, içiçe geçmeye başlamıştı artık.

Rusya’da başlayan devrim Ekim’de sosyalist devrime, işçi-asker sovyetlerinin iktidarına dönüştü. Bolşevikler derhal ateşkes ilan edip Brest-Litovsk’da barış görüşmelerine başladılar.

Barış için genel grev

28 Ocak 1918’de eski Enternasyonal yeni adıyla Spartaküs grubu barış için genel grev çağrısı yaptı. Başkent Berlin’de olduğu kadar Kiel, Hamburg, Gdansk, Mannheim, Magdeburg, Nurember, Ruhr havzası, Münih, Köln ve Kassel kentlerinde yüzbinlerce işçi greve katıldı. Yüzlerce fabrikadan seçilen delegeler Berlin’de toplanıp eylem komiteleri kuruyor, sınıf hareketini örgütlemeye çalışıyordu.

Üç yıl önce sokaklarda casus avcılığı yapıp milliyetçi şarkı söyleyen işçiler artık kollektif güçlerini barış için ortaya koyuyorlardı. Şövenizmden kopuyorlar, sola kayıyorlardı. SPD’nin savaş taraftarı politikalarından, partiden tasviye edilmiş bulunan sol kanat reformistlere doğru (USP) gidiyorlardı. İşçi sınıfının en mücadeleci kesimi USP’de toplanmıştı. USP kısa sürede SPD’nin gücüne yaklaştı,. Spartakistler de USP içinde yer alıyorlardı. Ülke çapında 3 bin Spartakist vardı. Ancak bunlar dağınık güçlerdi. Rosa Luxemburg sınıf hareketinden kopmama kaygısıyla bağımsız bir devrimci parti inşa etmemişti. Rusya’daki Bolşevik Parti’nin benzeri Almanya’da inşa edilmemişti, radikalleşen işçilerin USP’den başka gidebilecek yerleri yoktu. Bu nedenle reformistler hareketi sekteye uğratabiliyordu.

SPD taban hareketinin güçlenmesinden korkuyordu. Olası devrimci bir kalkışmayı önlemek amacıyla imparatorluk temsilcileriyle birlikte hükümet kurdular.

Askerler ayaklanıyor

İmparatorluğun savaşı sürdürmekdeki kararlılığı toplumsal öfkeyi kaynama noktasına getiriyordu. Askerler cepheden kaçmaya başladılar. İmparatorluğun İngiltere donanmasına karşı denizlerde de savaşa başlama girişimi bardağı taşıran son damla oldu. Kasım 1918’de Kiel donanması isyan etti. İsyana liman işçilerinin katılmasıyla İmparatorluğa bağlı alaylarla çatışma başladı. İsyan ve çatışmalar diğer limanlara sıçradı. Kiel’de çatışmanın akşamı 20 bin askerden oluşan bir toplantıda ilk asker sovyeti kuruldu. Böylece 10 milyon asker ve 13 milyon sivilin ölümüne neden olan Birinci Dünya Savaşı’nı, emperyalist paylaşım savaşını sonlandıracak olan Alman Devrimi başlamıştı.

Eski İşçi Demokrasisi; Sayı 11; Aralık 1998

'Antikapitalist nedir' sayfasına dön
sayfa başına dön