Güncelleme:
14.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Che’nin Mirası: Devrimci İrade Yeterli Mi?

Öldürülmesi üzerinden otuz yıl geçmesine rağmen Che Guevara halen son derece popüler. Türkiye’de birçok sosyalist halen Che’yi örnek olarak görüyor. Che, devrimi bir grup “sağlam ve sıkı devrimcinin” yapabileceğini savunanların bayrağı olmaya devam ediyor.

Che Guevara’yı anlamak için “kahraman”, “devrimci şehit” gibi kavramlardan uzaklaşıp onun nasıl bir dönemde yaşadığına ve neler yaptığına bakmamız gerekiyor.

Gezginci Che

Che, 1928’de ekonomik durumu çok da iyi olmayan bir burjuva ailesinin çocuğu olarak doğdu. Arjantin’de Peron’un iktidarda olduğu dönemde (1946-55) büyüdü. Peron rejimi ilk dönemlerde örgütsüz göçmen işçilerin hareketi üzerine dayanıyordu. Peron’dan nefret eden yüksek sosyete ve Komünist Partisi arasında sınırlı bir ittifak vardı. Bu ortam, Che’yi orgütlü politikaya, yozlaşmış komünist geleneğe ve her türlü kitle hareketine karşı güvensiz hale getirdi. Bir arkadaşıyla birlikte motorsikletle Latin Amerika’yı gezmeye başladı.

23 yaşına kadar özgürlük mücadeleleri ve gerillarla ilgisi olmayan Che, 1954 yılında tüm Latin Amerikalılar için önemli gelişmelerin yaşandığı Guetamala’daydı. Jacoba Arbenz’in reformist hükümeti, ABD kökenli Birleşik Meyve Şirketi’nin büyük topraklarını kamulaştırma girişiminde bulununca ABD hükümeti tarafından bir darbeyle indirildi. Guevara, Arbenz’in devrilmesini örgütlü silahlı mücadelenin eksikliğine bağladı.

Che, olanları değerlendirirken temel olarak toplumsal güçlere değil, askeri güçlere bakıyordu. Marksizmin temeli olan “tarih sınıflar mücadelesinin tarihidir” yaklaşımından tümüyle uzaktı.

Che, Meksika’ya geçtiğinde, Fidel Castro liderliğindeki bir grup Küba’lı devrimciyle tanıştı. Grup, Batista diktatörlüğünü silahlı bir şekilde devirmeyi planlıyordu. Kasım 1956’da, 82 gerilla gemiyle Küba’ya gitti. Karaya çıktıklarında kendilerini bekleyen askerlerin saldırısına uğradılar. Saldırıdan kurtulabilen 22 gerilla arasında yaralanan Che de vardı.

Gerillanın rolü

Che’ye göre gerilla faaliyeti devrimci başarının temel taşıydı. Guevara, kendini davaya adamış bireylerin her koşulda devrim yapabileceğine inanıyordu. Yani devrim, devrimcilerin iradesiyle gerçekleşecekti. Tarihi devrimci gerilların yapacağını, kentlerdeki mücadelenin gerillalara destek vermesi gerektiğini savunuyordu. Kendi mücadelelerinin “bir köylü devrimi” olduğunu ve işçilerin net bir rolü olmadığını vurguluyordu. Che’ye göre, faaliyet alanı dağlar, yöntem gerilla savaşı, politik örgütlenme biçimi de askeri emir komuta modeliydi.

Hızla gelen iktidar deneyimi

Nisan 1958’de genel grevin başarısızlıkla sonuçlanması politik hegemonyanın tamamen gerilla mücadelesine geçmesini sağladı. Gerilların kontrolü altındaki alan çok az olmasına rağmen dört ay içinde Batista düştü ve ülkeyi terketmek zorunda kaldı. ABD’nin Batista rejiminden desteğini ve silahlarını çekmesi ile birlikte gerilla savaşının varlığı bu çöküşün hızlanmasını sağladı.

Guevara yeni rejimin inşasında devlet güvenlik güçlerinin oluşturulması gibi merkezi ve politik bir rol oynadı. Bu rejimin kararları toplumun denetimine açık olamayan gizli organlar tarafından alınıyordu.

Che Marksist miydi?

Bizlere Che’nin Marksist ve Leninist olduğu anlatılır ancak kendisi bu iddiayı reddeder. Marks için tarihsel gelişmede sınıflar merkezi rol oynarlar. Che için sınıflar tarih sahnesinde yoktur. Onun yerine silahlı devrimciler vardır. Dolayısıyla Che’nin marksizmi sadece söylemde kalır.

Che’nin ekonomik planlama üzerine fikirleri önceleri Sovyetler Birliği’nden etkilenmişti. Küba’nın yaşayabilmesinin ancak endüstrileşme ve ekonomik büyüme ile mümkün olduğu konusunda netti.

1959-65 arasında planlamanın gerekliliği hızla endüstrileşmenin aciliyeti üzerine durur. İşçileri yaşam koşullarının hızla düzeleceği beklentisini erteletmek için işçilerin ikna edilmesi gerektiğini anlatır.

Che’ye göre isyan ordusu devlet örgütlenmesini ele geçirir, pazar ilişkilerini kontrol altına alır ve bir ulus devlet olarak uluslararası düzeydeki kara susamış kapitalistlerle mücadele eder.

Che uluslararası düzeyde yaşanılan isolasyonun farkında idi ve bu bağımlılık ilişkisinden kurtulabilmek için uluslararası çözüme gözüne dikti.

Bu alanda ilk dönemde umudu Doğu Avrupa’nın Küba’nın gelişimine yardımcı olacağıydı. Ancak bu beklentiler boşa çıktı. Che Şubat 1965’de yaptığı son halka açık konuşmasında Sovyetlere açıkca ve cepheden saldırdı, Küba Devrimi’ni kendi çıkarları için manipule etmekle suçladı. Bu konuşma Kastro ile Che arasındaki farklılıkları ortaya koydu. Kastro ABD’ye karşı Sovyet emperyalizmi ile işbirliğini tercih etmişti.

Che’nin uluslararası düzeydeki mücadelesi

1965’in başlarında Che Küba’yı terketti. Küçük bir Küba’lı grupla “devrime liderlik” yapmak üzere Kongo’ya gitti. Ülkenin sosyal ve politik koşulları hakkında hemen hiçbir şey bilmiyorlardı. Elde edilen sonuç tam bir fiyaskoydu. Ancak bir ülkeden diğerine giderek devrim yapmaya çalışan Che bu deneyimlerden teorik ve politik bir sonuç çıkaramadı.

Che’ye göre devrimcilerin kitle hareketinin bir parçası olmaları, toplumsal ve politik olarak kök salmaları, tarihi anlamaya çalışarak sınıflar mücadelesini kavramaları gereksizdi. Devrim yapmak için ihtiyacımız olan tek şey devrim yapma isteğiydi.

Che 9 Ekim 1967’de Bolivya ormanlarında ordu tarafından öldürüldü. Che, Marks’ın “tarihi insanlar yapar ancak kendi tercih ettikleri koşullarda değil.”en temel uyarısını dikkate almamıştı.

Che’den bugüne kalan

Çökmüş yüzü ve çıplak vücuduyla çekilmiş son fotoğrafı ölümünden sonra hafızalarda en çok iz yapan imajıdır. Daha sonraları bu imaj yaşadığı koşullardan isole edilerek bir şehit imajı halini aldı. Eğer Che’nin devrimci ruhu bu edebiyattan kurtarılacaksa, bunun tek yolu onu tekrar tarihin içindeki yerinde bir kahraman olarak görmek zorundayız. Onun hatalarından öğrenmeli, projesini analizleri ve politik deneyleri ile değerlendirmeliyiz. Dinlerin insanları kendi güçleri dışında başka güçlere güvenmeleri için meleklere ihtiyaçları var. Ancak devrimler kanı ve canı ile insanlar tarafından gerçekleştirilir. Bu insanların kendi kollektif güçlerine güvenmeleri ve bir dahaki sefere daha iyisini gerçekleştirebilmek için geçmişten ders çıkartmaları gerekiyor.

Eski İşçi Demokrasisi; Sayı 4; Mayıs 1998

'Antikapitalist nedir' sayfasına dön
sayfa başına dön