Güncelleme:
06.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


“ABD’nin İran’a müdahale gücünün sınırları var”

Irak’ta kitle imha silahlarını bahane eden ABD, şimdi de İran’ın geliştirmesi muhtemel nükleer silahlarını bahane ediyor. Mesele nükleer silahlarsa, kitle imha silahlarıysa, Siyonist İsrail’in elin mebzul miktarda var... Nükleer silah sadece İsrail’den başkasının elinde olursa, sorun olarak görülüyor...

Fikret Başkaya
Ortadoğu geçmişten bu yana jeostratejik konumu nedeniyle dünya güçlerinin dikkatini çekmiş bir bölgedir. Bu çekicilik geçmişte çok önemli bir kavşak noktası olmasından geçerken, son dönemde bölgenin doğal zenginlikleri de bu çekiciliği iyice arttırmıştır. Bölge için büyük güçlerin yaklaşımı her zaman “dünyaya hakim olmak istiyorsan Ortadoğu’ya hakim olmalısın” şeklindeydi.

Ortadoğu İkinci Dünya Savaşı sonrası ve özellikle 1980 yılına kadar, daha çok İngiltere’nin sözünün geçtiği bir yerdi. Ancak dönemin ABD başkanı James Carter’ın, daha sonraları “Carter Doktrini” olarak bilinen, yeni jeo-stratejik yaklaşımıyla [1980] bu durum değişti. Bu ABD’nin Ortadoğu’da başka emperyalist güçlerin bölgedeki etkinliğine izin vermemesi anlamına geliyordu. Nasıl Monreo Doktrini [1823] “Amerika Amerikalılarındır” dolayısıyla orada ABD’den başkasının borusu ötmez, demeye geliyorduysa, Carter Doktriniyle de ABD, Ortadoğu bundan sonra benden sorulur yaklaşımını benimsedi. Dolayısıyla, 1980 bir dönüm noktasıdır... O dönemden bu yana ABD’nin bölgeye dört büyük müdahalesi olmuştur (İran-Irak Savaşı, Afganistan, Körfez Savaşı, Irak İşgali.). Elbette peşi sıra gelen bu müdahalelerin sebebi yalnızca enerji kaynaklarına [petrole, doğal gaza] sahip olmaktan ibaret değildi. Bundan daha önemlisi bu kaynakları rakiplerine (Avrupa Birliği ülkeleri, Japonya, Çin) karşı koz olarak kullanma kaygısındandır.

İran özeline gelecek olursak aslında bunun yukarıdaki tablonun bir devamı olduğunu görürüz. Irak’ta kitle imha silahlarını bahane eden ABD, şimdi de İran’ın geliştirmesi muhtemel nükleer silahlarını öne sürüyor. Çünkü, ABD açısından, İran’ın nükleer silahlara sahip olması demek, ABD’nin bölgedeki etkinliğinin tehlikeye girmesi demek. Ama bunu dünya barışı, bölge barışı gibi gerekçelere dayandırıyorlar. Eğer mesele nükleer silahlarsa, kitle imha silahlarıysa, Siyonist İsrail’in elinde mebzul miktarda var... Nükleer silah sadece İsrail’den başkasının elinde olursa sorun olarak görülüyor...

Olası İran müdahalesine gelecek olursak; şu aşamada ABD, Irak’a saldırdığı gibi saldıramaz. Bunun birden fazla nedeni var. Öncelikle Irak’ta batağa saplanmış durumdalar, aynı zamanda Latin Amerika’da yükselen bir sol muhalefet var, bununla birlikte dünyada ABD karşıtlığı önemli boyutlara varmış durumda. Tüm bunlarla birlikte bilmeliyiz ki, İran ve Irak arasında ciddi farklar vardır (askeri ve siyasi olarak). İran’a müdahale niyetinin uzunca bir süre daha, emperyalist ülkelerin kendi kamuoylarını ve dünya kamuoyunu meşgul etmek için, gündemde tutulacağını bilmeliyiz. Bu sırada İran’ı başka yollardan sıkıştırmaya devam edeceklerdir...

Türkiye ve bizim cephemizde savaş karşıtı hareketle birlikte bir ilk yaşandı. Türkiye insanı kendi dışında bir sorun için ilk kez sokağa çıktı. Bu, sokağa çıkma kültürü pek gelişmemiş bir ülke için oldukça olumlu bir adımdı. 1 Mart Tezkeresinin kabul edilmemesi bu hareketin başarısıydı.

Fakat aynı tepkiler henüz İran’a yönelik olası bir emperyalist saldırı için ortaya konmuş değil. Bunun başlıca iki nedeni var: İlki, bu sorunun henüz çok yakın bir tehlike olarak algılanmamasıdır. Dolayısıyla sorun insanların bilincine tam olarak yerleşmiş değil. İkincisi ise Irak savaşı sırasında yapılmış olan kitle eylemlerinin (ki dünya çapında milyonların katılımı söz konusuydu) savaşı durduramamış olmasıdır.

Savaş karşıtlarının bugün yapması gereken emperyalizmi teşhir etmektir. Fakat savaş karşıtı hareketin tek başına uzun dönemde başarılı olabilmesinin koşulu, anti-kapitalist, anti-emperyalist mücadeleye eklemlenmesiyle mümkündür. Karşı olma yeterli değil. Sorunun kaynağına inen bir yaklaşım gerekiyor. Sen niçin savaş var sorusunu sormaz isen, savaşa karşı olmanın da pek bir kıymet-i harbiyesi olamaz... Hareketi toplumun tüm kesimlerine yaymaya çalışırken aynı zamanda insanların kapitalizm, emperyalizm, savaş, vb. hakkında bilinçlenmesi sağlanmalıdır. Eğer orta ve uzun vadede savaş karşıtı hareketler anti-kapitalist, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için yürütülen mücadeleye eşlik etmezse başarı şansı yoktur. Bir şeye karşı olan, ancak karşı olduğu şeye bir alternatif önerdiğinde bir değere sahip olabilir... Dolayısıyla bu tür durumlar rejimi, kapitalizmi, emperyalizmi teşhir için bir fırsata dönüştürülmelidir ve bu mümkündür... Zira insanlığın sorunu olup-bitenlere dair bilinçlenme ve örgütlenme sorununa indirgenmiş durumdadır...

 

Chomsky: “ABD nükleer tehdidi arttırıyor”

Ünlü muhalif Noam Chomsky, “terörizme karşı savaş” diye adlandırılan politikanın tehlikelerine dikkat çekiyor.

Geov Parrish: Sürekli savaş halinde yaşamaya mı alıştırılıyoruz?

Noam Chomsky: Zannetmiyorum. Aslında kimse savaş istemiyor. İstenilen zaferdir. Orta Amerika’ya bakalım. 1980’lerde Orta Amerika kontrolden çıkmıştı. ABD, Nikaragua’da vahşi bir terörist savaş sürdürdü, El Salvador, Guatemala ve Honduras gibi terörist devletleri destekledi. Bu savaş haliydi. Şimdi ise durum daha sakin. Artık Orta Amerika’dan bahsedilmez oldu. Halk çok mağdur durumda ama ortam sakin. Yani savaş hali söz konusu değil. Başka yerlerde de benzeri bir durum var. İnsanları kontrol altında tuttuğunuzda savaş hali ortadan kalkar. (…)

Geov Parrish: “Terörizme karşı savaş”ta zafer nasıl tanımlanır? Bu başarılabilir mi?

Noam Chomsky: Bu ölçülebilir bir durum: Terörist saldırıların sayısı belirlenebilir. Ne var ki Bush yönetimi ve Irak savaşı ile saldırı sayısında ciddi bir sıçrama yaşandı. İstihbarat teşkilatları Irak savaşının terör saldırıları olasılığını arttıracağını öngörmüşlerdi, beklenen bir gelişmeydi. CİA ve Ulusal İstihbarat Konseyi’nin işgal sonrası araştırmaları da aynı gerçeğe işaret ediyor. (…)“Terörizme karşı savaş” terörizmi arttırdı.

Aslında “Terörizme karşı savaş” yok. Önemsiz bir konu. Irak’ı işgal ederek dünyanın enerji kaynaklarının kontrolünü ele geçirmek çok daha önemli bir meseledir.

Nükleer terörü ele alalım. Amerikan istihbarat kaynakları önümüzdeki 10 yıl içinde ABD’ye bir nükleer bomba saldırısı yapılma olasılığının yüzde 50 olduğunu tahmin ediyorlar. Bu yüksek bir oran. Bu konuda ne yapıyorlar? Tehlikeyi arttırıyorlar. Artan Amerikan tehdidine karşı olası hasımları önlem almaya zorlayarak nükleer silahların yayılmasına neden oluyorlar.

(…)

Geov Parrish: Irak konusunda ne yapılmalı?

Noam Chomsky: Günlük gazete ve dergilere bir bakın. ABD’nin bağımsız ve demokratik bir Irak yaratma hedefi olduğu söyleniyor. Buna çok küçük de olsa ihtimal vermek mümkün mü? Bağımsız ve demokratik bir Irak’ın politikaları ne olurdu? Yönetim çoğunlukla Şiilerden oluşurdu. Bu çoğunluk İran ile ilişkilerini geliştirmek ister. Verili ekonomik ilişkiyi güçlendirilir. Irak-İran ittifakından bahsetmemiz gerekir. (…) Şii bir ittifak dünya petrolünün çoğunu kontrol edecek. İttifak büyük olasılıkla Çin ile ilişkilerini de geliştirmeye çalışacak. Bu Washington için bir kabustur. ABD, buna izin vermektense nükleer savaşa girer. (…) Liderlerimizin emperyal çıkarlar güttüklerini düşünmemizi istemiyorlar. İyi kalpli olduklarını varsaymamız bekleniyor. Ama değiller. Bence Irak’tan çekilmeli. Irak’tan çekilme meselesini tartışırken Bush’un demokrasi kaygılarıyla hareket ettiği gibi hayali bir başlangıç noktası olamaz. Irak’tan çekilmeyi Beyaz Saray’ın ne düşündüğünü de bilerek gerçek dünyada tartışmalıyız. Beyaz Saray da hayali bir dünyada yaşamaya gönüllü değil.

(Geov Parrish’in 16 Ocak 2006’da www.znet.org’da yayınlanan röportajının bir bölümü kısaltılarak çevrilmiştir)

Antikapitalist; Sayı 36; Şubat 2006

'Dünyada Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön