Güncelleme:
08.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


İntihar saldırıları:

Küresel adaletsizliğin acı meyveleri

Suudi Arabistan ve Fas'ta patlayan bombalar, 75 kişinin hayatıyla beraber Bush'un "terörle savaş" yalanını da söndürdü. Bush, Irak ve Afganistan savaşlarının dünyayı daha güvenli bir yer haline getireceğini iddia ediyordu. Şu anda ABD hükümeti de Blair de "kitle imha silahları" bahanesinden vazgeçmiş durumdalar. Savaşı ve işgali haklı çıkarmak için artık "Saddam'ın 11 Eylül saldırılarında kilit rol oynadığı" bahanesi kullanılıyor. Oysa Irak saldırısı ve terör arasındaki tek bağlantı, esas terörün savaşın kendisi ve Bush-Blair ikilisinin esas teröristler olduğudur. Dünya çapında yüz milyonlarca insanın öfkesini derinleştiren ve bazılarının da çözümü "terörist" metotlarda aramasına sebep olan şey, Bush ve Blair'in yaptıklarıdır.

Savaş karşıtı hareket, bu öfkeyi ve öfkenin nasıl patlayacağını öngörebilmişti. İşin garibi, bunu Afganistan ve Irak savaşını destekleyenler de kestirmişti. Mesela Mısır'ın batı yanlısı diktatörü Hüsnü Mübarek, Irak'la savaşmanın "100 bin tane Bin Ladin yaratacağını" söylemişti. Bu tahmin, trajik bir şekilde doğrulanıyor.

Beş gün içerisinde olanlara bakalım: Çeçenistan'da Rus kuklası başkana karşı intihar saldırısı. Riyad'da yabancıların oturduğu yerlere saldırılar. Çeçenistan'da bir diğer canlı bomba. Pakistan'da 21 Shell ve Caltex benzin istasyonunun bombalanması. Kazablanka (Fas)'da meydana gelen patlamalar.

ABD ve İngiltere Dışişleri, bu tip saldırıların önümüzdeki günlerde Kuzey Afrika'nın Atlantik kıyılarından Doğu Afrika ve Ortadoğu'ya, Orta Asya'da Endonezya ve Malezya'ya kadar uzanabileceği konusunda uyarıyor. Bu uyarılar ne kadar gerçekçidir bilinmez. Ancak şu bir gerçek ki, sadece bu bölgelerde değil tüm dünyada ABD'nin cüretkar egemenliğine karşı müthiş öfke ve tepkiler var. Bu öfke, Bush'un "Yeni Amerikan Yüzyılı"nı gerçekleştirmek için yaptıkları ve yapacaklarını destekleyen herkese yöneliyor. Ve bu öfkeyi besleyen şey, emperyalistlerin iddia ettiği gibi, "İslami geri kalmışlık" değil, şirket egemenliği, kapitalizm ve militarizm.

Fas'taki intihar saldırılarını yapanlar Kazablanka'nın varoşlarında yaşıyorlardı. Şehir merkezindeki lüks lokantaları her gün görüyor ama içeri giremiyorlardı. Fas'ın otoriter kralı Muhammed, ABD ile işbirliği yapmış, Filistin yanlısı gösterileri yasaklamıştı. Ama bir taraftan da mirasçısı olduğu İslam ve Arap kimliğini tüm baskılara karşı desteklermiş gibi görünmek zorundaydı.

Fas'ın nüfusu 31 milyon. Her yıl bir milyon kişi şehirlere göç ediyor. Bu insanlar şehir egemenlerine yani zenginlere ve turistlere hizmet ederek para kazanmak ve varoşlarda yaşamak durumundalar. Ne zaman örgütlenip ayaklanmaya kalksalar çok sert bir şekilde bastırılıyorlar. Silahlanmaya ayrılan para toplam bütçenin %14'ü. Bu silahlar Sahra'nın batısındaki Fas işgalini devam ettirebilmek için kullanılıyor. Zenginlerin abartılı harcamaları artarken ülke genelinde yaşam standartları düşüyor.

Aynı şey Suudi Arabistan için de geçerli. Dünyanın en büyük petrol üreticisi olan bu ülkede kişi başına düşen gelir 1980'lerin başında 27 bin dolarken şimdi 7 bin dolar. 23 milyonluk nüfusun % 80'inden fazlası Riyad, Cidde ve Dammam şehirlerinde yaşıyor. Buralardaki varoşlar yeni yeni yoksullaşan insanlarla dolu. Orta sınıflar bile bu durumdan payını almış. İşsizlik % 25 seviyesinde, üniversite mezunları iş bulamıyor. Ve fakat soylu Suudi ailesinin 20 bin kadar prensi petrol endüstrisinden milyarları götürüyor. Geri kalan ise batılı şirketlere gidiyor.

Geçtiğimiz hafta orta yaşlı iki kadının intihar saldırısı yaptığı Çeçenistan ise son on yıldır -Afrika dışında- dünyadaki herhangi bir ülkenin yaşadığından çok daha fazla acı çekiyor. Rus işgali on binlerce insanın hayatına mal oldu ve başkent Grozni'nin harabeye dönmesine sebep oldu.

Bütün bu küresel ıstırap okyanusunun tepesinde, ABD devleti, ordusu ve müttefikleri duruyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da insanlar, büyük bölümü yansıtılmayan Irak ve Afganistan bombardımanının sonuçlarını ekranlardan izlediler. Sharon liderliğindeki İsrail devletinin 2400 Filistinliyi üç senede nasıl öldürdüğünü okudular. Bush'un kendisine karşı çıkanları, "Amerikan adaleti"nin gerçek anlamını göstermekle tehdit ettiğini duyuyorlar, Guantanamo Körfezi, Irak ve Afganistan'daki ıstırabı unutmuyorlar. Bu ıstırabı ve bölge liderlerinin durumun karışıklığı içinde nasıl sıkıştığını, kendi hükümetlerinin ABD ile işbirliği yaptığını görüyor, öfkeleniyorlar. Hatta bazıları yapılan bu

barbarlığa, patlayıcıları bedenlerine bağlayıp karşılık vermek istiyorlar. Ancak gerçek hedefleri vuramıyorlar. Daha fazla masum insanın ölümüne yol açıyorlar. Ama yoksulluk, emperyalist saldırı, adalesizlik devam ettikçe yenileri bu yola başvurmak için hazırlanıyor olacak. Bush'un "teröre karşı savaş"ı yaygınlaştırma ilanları, daha fazla insanı intihar saldırısı yapmaya açık hale getiriyor.

EL KAİDE GERÇEĞİ

Medya ve politikacılar, intihar saldırılarının Usame Bin Ladin ve El Kaide tarafından dikkatlice planlanarak yapıldığı izlenimi veriyor. Aslında El Kaide, terörist metotlara yönelen birkaç grup ve örgüte verilen şemsiye isim.

1970'lerde Ortadoğu liderleri Batı'yla barış anlaşmaları yaparken İslami hareketler büyüdü. Bu hareketlerin çoğu ya şiddetle bastırıldı ya da rejimlerle uzlaştı. Fas'taki ana İslami parti prestijli ve parlamentoda olan bir parti. Diğer grup ise sistematik olarak baskıyla maruz kalıyor ve kitlesel bir destek yaratamıyor. Mısır, Ürdün ve diğer ülkelerde de durum aynı. Bu durum, kitlesel güce sahip olmayan ama önemli bir destek bulan küçük İslamcı gruplar ortaya çıkardı. Umutsuz terörist grupların çekirdeğinde bulunan bu kesim, genellikle orta sınıf, üniversite mezunu, ama üniversite eğitimi hiç bir işe yaramamış işsiz kişilerden oluşuyor. Kendi eylemlerini kitlelerin eylemi yerine ikame ederek tepki gösteriyorlar.

Ancak Fas ve Çeçenistan'daki saldırılardan da anlaşıldığı üzere başkaları da çaresizlikten dolayı "terörist" metotlara yönelebiliyor. Çok yoksul olan bir kısım insan, hayatın yaşanamayacak kadar kötü olduğunu ve kendini feda etmeye değdiğini düşünüyor. Dolayısıyla ABD'nin savaşları ve militarizmi, uluslararası "terörist ağını" ortadan kaldırmaktan çok onlarca yenisinin kurulmasına sebep oluyor.

Bu tür bombalama eylemleri ve intihar saldırıları zaman zaman Türkiye'de de yaşanıyor. Bütün bu eylemler, devletlerin baskıcı politikalarının, yoksulluk ve adaletsizliğin ürünü, isyanın ve çaresizliğin göstergeleri. Ne var ki masum kişilerin de ölümüne neden olan bu tür eylemler, ne yoksulluk ve adaletsizliği azaltıyor, ne de devlet baskısını. Hatta tam tersine egemenlerin yeni saldırıları ve devlet terörünü meşrulaştırmaya yardımcı oluyor. Tıpkı 11 Eylül saldırısının ABD'nin Afganistan'ı işgaline zemin hazırlaması gibi.

Savaşa ve sistemin yarattığı sefalete karşı yükselen küresel direniş hareketi, başka bir noktaya işaret ediyor: Hareketin işçilere, yoksullara, milyonlara ulaşıp, kitlesel kolektif eylemlerle ABD savaş makinesine ve onun bölgesel ittifaklarına direnme potansiyeli çok yüksek.

Egemenleri ancak, kilesel mücadele ve grevlerle sıkıştırabiliriz. Anti-kapitalist hareket ve uluslararası savaş karşıtı hareket bunun Ortadoğu'da bile mümkün olduğunu gösterdi.

Antikapitalist; Sayı 24; Haziran 2003

'Dünyada Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön