Güncelleme:
08.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


G.Monbiot: Kan yenilenir, ya petrol?

Çeviren: Can Tüzüner
Anti-kapıitalist hareketin tanınmış sözcülerinden George Monbiot'un Znet'te 18 Şubat'ta yayımlanan yazısı

Biz bir biyolojik silahız. Savaş karşıtı hareket Londra sokaklarına 70 bin ton, dünyanın farklı yerlerine de hemen hemen aynı miktarda organik madde boşalttı. Bu 'kitlesel karışıklık yaratma silahı'nın, batılı hükümetlerin güvenliğine büyük bir tehdit oluşturması amaçlanıyordu.

Yürüyüşlerimizin geçmiş bir örneği yok, ancak şu ana kadar bu yürüyüşler başarısız oldu. ABD ve İngiltere hükümetlerinin bağışıklık sistemleri, umduğumuzdan daha sağlam olduklarını kanıtladılar. ABD ve İngiltere'nin dünyayla aralarındaki uzlaşmaz ayrılıktan dolayı, bir dizi cevapsız soruyla karşılaşıyoruz

Irak’ı bombalamak niçin acil?

Yasaklanmış kitle imha silahlarının yok edilmesi konusunda en acil tehdidi oluşturan olay, Hindistan ve Pakistan arasındaki nükleer yüzleşmeyken, ABD hükümeti neden bunu görmemezlikten geliyor ve Irak'a odaklanıyor? Sosyal yardım ve yatırımı yok ederek kendi halkına bile çok fazla değer vermediğini gösteren ABD hükümeti neden bir anda Iraklıların çıkarları için bu kadar endişe duymaya başladı. Eğer insan haklarına bu kadar önem veriyorsa neden Cezayirlilere, Özbeklere, Filistinlilere, Kürtlere ve Kolombiyalılara uygulanan baskıyı finanse ediyor? Neden aç olanları doyurmak, temiz su sağlamak veya hastalığı önlemek değil de, Irak'ı bombalamak dünyanın en acil insani kaygısını oluşturuyor? Neden bu, diğer saydıklarımdan daha acil bir hale geldi ki, ABD'nin denizaşırı yardımları için yapılan yıllık harcamanın 4 katını oluşturan bir bütçeye hakim olsun?

Dünyanın en tanınmış coğrafyacılarından Profesör David Harvey, Oxford'da kalabalık bir kitleye yaptığı bir dizi konuşmada, ABD hükümetinin savaşa girme kararlılığının ilk ayrıntılı açıklamasını yaptı. Harvey'nin analizi, bunun Irak'la çok fazla ilgili olmadığına, kitle imha silahlarıyla daha da az ilgili olduğuna ve baskı altında olanlara yardım etmekle hiç ilgili olmadığına işaret ediyor.

Sorun aşırı sermaye birikimi

ABD'nin yüz yüze geldiği temel sorun, tüm başarılı ekonomileri zaman zaman sarsan sorun: aşırı sermaye birikimi. Araba, ayakkabı veya muz gibi herhangi bir ürünün aşırı üretilmesi, yeni pazarlar bulunmadığı taktirde, o ürünün hem fiyatının hem de karlılığının düşmesine neden oluyor. 1930'lu yılların başında olduğu gibi ABD, mal fazlalığı, üretilmiş mallar, üretim kapasitesi ve para konularında sorun yaşıyor. O zaman olduğu gibi, ortada bir de işgücü fazlası problemi var, ancak bu sefer önceden olduğu gibi karlı bir şekilde bir araya getirilemiyor. Bu sorun ABD'de 1973 yılından beri büyüyerek artıyor. ABD şimdi bu sorunu çözmek için mümkün her yolu deniyor ve bunu yaparak küresel egemenliğini sağlıyor. Ortada yerdeki uygulanabilir tek siyasi çözüm ise savaş.

ABD hükümeti 1930'larda sermaye ve işgücü fazlası sorununa 'New Deal' çözümünü getirdi. Hükümetin altyapı, eğitim ve sosyal harcamalar alanındaki dev yatırımları sermaye fazlasını emdi, üretim için yeni pazarlar yarattı ve yüzbinlerce işsizi yeniden iş sahibi yaptı. Hükümet, 1941 yılında, askeri harcamaları da aynı amaç için kullandı.

Savaş sonrasında, Avrupa ve Japonya'ya yapılan büyük harcamalar, ABD'nin bir yandan yeni pazarlar yaratırken bir yandan da sermaye fazlasından kurtulmasını sağladı. Aynı dönemde hükümet ülkede altyapı çalışmalarına ciddi para harcarken, güney ve güneydoğudaki eyaletlerin ekonomilerini geliştirmek için yatırımlar yaptı. Bu strateji 1970'li yılların başına kadar iyi işledi. Bu tarihten sonra üç kronik sorun olgunlaşmaya başladı. Alman ve Japon ekonomilerinin gelişmesiyle birlikte, ABD üretimdeki rakipsiz egemenliğini kaybetmeye başladı. Bu ekonomiler büyüdükçe, sermaye fazlasını emmeyi bırakarak sermaye fazlası ihraç etmeye başladılar. Aynı zamanlarda geçmiş dönemlerin yatırımları meyvelerini vermeye başladı, ve yeni fazlalıklar üretti. 1973 krizi, dünya çapındaki gayri menkul piyasalarının, artık sindiremedikleri para fazlasını geri kusması nedeniyle çökmesinden kaynaklandı.

Üretimin kontrolünden finansın kontrolüne

ABD acil olarak yeni bir yaklaşım arayışına girdi ve iki kör çözümü uygulamaya soktu. İlki, küresel üretimin kontrolünden küresel finansın kontrolüne geçmek oldu. ABD hazinesi, IMF'le yakından çalışarak, Amerika'nın ticari bankaları için gelişmekte olan ülkelerde yeni fırsatlar yaratmaya başladı.IMF, yardım alan ülkelerin sermaye piyasalarını liberalleştirmeleri konusunda ısrarcı olmaya başladı. Bu Wall Street'teki spekülatörlerin, yardım alan ülkelerin pazarlarına girmelerini ve pek çok durumda bu pazarları yağmalamalarını mümkün kıldı. Spekülatörlerin neden olduğu krizler ülkelerin varlıklarının devalüe olmasına neden oldu. Bu da ABD ekonomisine iki faydalı etki sağladı. Latin Amerika'da ve Güney Asya'da bankaların ve üreticilerin çökmesiyle, buralardaki sermaye fazlası yok edildi. Bu ülkelerde iflas eden firmaların, ABD'li şirketler tarafından yok pahasına satın alınma ve Amerikan sermayesinin yayılabileceği yeni alanlar bulma şansı doğdu.

Mülksüzleştirmeye dayalı birikim

İkinci çözüm, Harvey'in "mülksüzleştirme yoluyla birikim" adını verdiği, aslında oldukça kibar bir terim olan, fakat gündüz vakti hırsızlıktan farklı bir şey olmayan bir yoldan oluşuyordu. Bu, köylülerin elindeki toprak alınarak, kamu varlıklarının özelleştirme yoluyla halkın elinden çıkarılarak, bilginin, insan, hayvan ve bitki genlerinin patentlenmesi yoluyla entellektüel sermaye herkesten koparılarak yapıldı. Bu süreçler, IMF'in ve özel bankaların yağmalamalarıyla bir araya gelince, küresel adalet hareketlerinin doğmasına neden oldu. Her durumda, sermayenin genişleyebileceği ve sermaye fazlasının emilebileceği yeni bölgeler oluşturuldu.

Bu iki çözüm de şimdi işe yaramıyor. IMF tarafından eknomileri 5 yıl önce yerle bir edilen Doğu Asya ülkeleri iyileştiler, bir kez daha kendilerine ait sermaye fazlası üretmeye başladılar. Amerikanın küresel hakimiyet alanını üretimden finansa kaydırması ve bunun neden olduğu ekonomik yönetim bozuklukları, bölünme ve ekonomik çöküşü daha kuşku verici hale getirdi. Fırsatlarını mülksüzleştirme yoluyla genişletmeye çalışan şirketler devasa bir kamusal direnişle karşılaşıyorlar. Tek barışçıl çözüm yeni bir 'New Deal', ancak bu seçenek ABD'deki siyasi sınıf tarafından tıkanmış durumda: Bu sınıfın izin verdiği tek yeni harcama, askeri harcama. Bu nedenle geriye sadece savaş ve emperyal kontrol kalıyor.

Sermayenin savaşı

Irak'a saldırmak, ABD'ye bir yandan küresel hakimiyetini koruma imkanı verirken, üç yeni şekilde sermaye boşaltmasını da sağlıyor. Birincisi, ekonomik genişleme için yeni coğrafik alan yaratılması. İkincisi, (bu Harvey'in değindiği bir nokta olmasa da) askeri harcamalar (ki bazıları buna "askeri Keynescilik" diyorlar). Üçüncüsü ise, diğer ülkelerin ekonomilerini, petrol üretimini kontrol altına alarak, denetlemek. Bu petrol rezervlerinin giderek azalmasıyla her geçen gün daha kuvvetli bir silah olacak. Ne mutlu ki, meşrulaştırma gereği söz konusu olduğunda, ABD ve Britanya'daki eski demoktratların pek çoğu aniden imparatorluk kelimesinin hiç de kötü bir sözcük olmadığına ve diğer ulusların barbar kalabalıklarının sevecen ve kendini düşünmeyen bir süper gücün ellerinden biraz uygarlık öğrenmesinin uygun olduğuna karar veriverdiler.s

ABD'de strateji düşünürleri, yayılmanın bu yeni safhasını yıllardır planlıyorlardı. Şimdi savunma bakan yardımcısı olan Paul Wolfowitz, 1990'ların ortasında Irak'ın işgalinin gerekliliği konusunda yazılar yazıyordu. Gerçekleşmesi yakın savaş, terörizme, şarbona, VX gazına, Saddam Hüseyin'e karşı demokrasi ya da Irak halkının iyileştirilmesi için yapılmayacak. Bu şavaş, nerdeyse bütün girişimlerde olduğu gibi, toprak, kaynak ve diğer ülkelerin ekonomilerinin kontrolü için yapılacak. Bunu planlayanlar, gelecekteki hakimiyetlerinin basit bir ekonomik formülle elde edilebileceğinin farkındalar: kan yenilenebilir bir kaynaktır; petrol değildir.

www.bianet.org/www.zmag.org

Antikapitalist; Sayı 24; Haziran 2003

'Dünyada Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön