Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


"F-tipi sorunu ancak kitlesel mücadele ile çözülür!"

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Eren Keskin, sürmekte olan ölüm oruçları eylemi konusunda arkadaşlarımız Devrim Candan ve Mesut Çelebioğlu’nun sorularını yanıtladı:

- F-tipi uygulamasına neden karşısınız? F-tipi sorunu sistem sorunudur. Sistemin militarist özelliği tartışılmalı. Devlet, hücre ve tecrit politikasını 4 yıl önceki bir MGK toplantısında karara bağladı ve uygulamaya geçti. Biz de 4 yıldır buna karşı mücadele ediyoruz. Ama F-tipi sorunu esas ölüm oruçlarıyla gündeme geldi. Burada önemli bir konu F-tipi meselesinin tam olarak sınıfsal bir karşı duruşa veya ezilenlerin kitlesel katılımına sahne olmaması. F-tipi Kürt sorunu kadar gündemde yer tutmuş olsaydı bugün çözüme ulaşmış olurduk. Tecrit, bir tür işkencedir. Daha önceki dönemlerde hücre cezası, bir tür disiplin cezası olarak uygulanıyordu. Hücre tipi cezaevleri CIA patentli bir uygulama. 1960’lı yıllarda CIA'nın ön ayak olduğu bir araştırmanın konusu, "mahkumlar nasıl kişiliksizleştirilir"di ve bu rapor sonrasında tecrit politikası uygulanmaya başladı. F-tipi Avrupa standartlarındadır; Avrupa'nın her ülkesinde bu cezaevleri var. Dolayısıyla AB F-tipi uygulamasını destekliyor. Zaten 19 Aralık vahşeti de AB tarafından onaylandı ve ses çıkarılmadı. Dolayısıyla AB F-tipine çözüm değil. F-tiplerinde ortak yaşam alanları yok. Genelde çok olsa 5-6 kişinin birarada bulunabileceği kadar büyüklükte ping-pong odaları benzeri alanlar var. O yüzden F-tipleri tecrit anlamını taşıyor ve insan haklarıyla bağdaşmıyor. - Ölüm oruçları sürüyor; hemen hergün yeni bir ölüm haberi alıyoruz. Sorun kilitlenmiş durumda. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu süreç nasıl aşılabilir? Öncelikle 9 Aralık 2000'e kadar kitlesel bir mücadele vardı. İnsanlar F-tipine karşı sokaklardaydı. Hikmet Sami Türk F-tiplerinde iyileştirmelere gidileceğini söylemişti. O gün ölüm oruçları bitirilmeliydi. Ama bu yapılmadı. Sonrasında 19 Aralık vahşetini yaşadık. Biz günlerce müvekkillerimize ulaşamadık. Devletin bu soruna getirdiği tek çözüm (?) hafıza kaybına uğrayan mahkumların altı ay için tahliye edilmesi. Dolayısıyla devlet bu soruna çözüm getirmeyecek. Ölüm oruçları da çare değil. Sorun ancak kitlesel mücadelelerle çözülebilir. Kitleler devletten hesap sormalı. Burada sendikalara, kitle örgütlerine büyük görevler düşüyor. F-tiplerinden ve devletin vahşetinden zarar görenler yavaş yavaş ölmek yerine kitle örgütleri, sendikalar ve partilerle birlikte mücadele etmeliler. Bu mücadeleler vasıtasıyla kitlelere F-tiplerini, 19 Aralık vahşetini ve hak ihlallerini unutturmamalı, buna dönük kamuoyu oluşturulmalıdır. Ölüm oruçları sürecinde sayımız azalıyor. Bu sorun gündemden uzaklaşıyor ve kitlesel destek şansı da zayıflıyor. Burada birtakım örgütsel yapıların gözden geçirilmesi gerekiyor. F-tipi sorununun çözüme ulaşmasının tek yolu kitleselleşmekten ve örgütlenmekten geçiyor. - Taksim'de bir intihar saldırısı eylemi gerçekleşti. Eylemden sonra İçişleri Bakanı "Ölüm orucu eylemcilerine müsamaha yok" dedi. Sizce bu açıklama çözüme hizmet ediyor mu? Sivillerin zarar gördüğü hiçbir eylemi tasvip etmiyoruz ama hiçbir demokratik devlet "kısasa kısas" mantığı ile ilerlemez. TC anti-demokratik bir devlet olduğu için bu açıklama onun için normaldir. Hâlâ daha, "devletin herhangi bir müdahalesi olur mu?" endişesini taşıyoruz. Bu tür müdahaleleri engellemenin yolu sokağa çıkmaktır, kitlesel anlamda çoğalmaktır. - ABD'de de 11 Eylül'de büyük yıkıma yol açan bir intihar saldırısı gerçekleşti. İnsanları bu tür saldırılara iten nedenler konusunda sizin yorumunuz nedir? ABD'deki saldırının organize bir iş olduğunu düşünüyorum. Bu korkunç bir şiddettir ve insan hakları bağlamında kınıyoruz. Fakat esas tartışılması gereken konu ABD politikalarıdır. Örneğin Soğuk Savaş Döneminde Taliban'ın SSCB'ye karşı silahlandırılması ABD'nin işidir. Bunun yanında Körfez Savaşı sırasında ABD sivil hedefleri vurdu. Bir çarpıcı örnek de ABD'nin Sudan'da bir ilaç fabrikasını bombalamasının ardından binlerce emekçinin ölmesidir. Bu olaydan sonra Birleşmiş Milletler'in bölgede araştırma yapmasını yine ABD engellemişti. Burada bir çifte standart var. Dolayısıyla terörün kaynağı her zaman kapitalizmdir. ABD'deki bu olaydan sonra dünyada dengeler değişti. Ezilenlerin üzerindeki baskıların artacağını düşünüyorum. Savaş üreticilerine karşı çıkılmalıdır. Türkiye açısından bakıldığında bir ülke başbakanının halka hiçbir şekilde danışmadan "topraklarımızı ve üslerimizi ABD'ye açarız" demesi çok vahimdir. - Seattle'da başlayan ve dünyada barış talebini yükselten Küresel Direniş hareketini Türkiye'de insan hakları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Küreselleşmeyi ikiye ayırmalıyız: Tabii ki sermayenin uyguladığı şiddetin küreselleşmesine karşıyız ama emeğin ve direnişin küreselleşmesinin her zaman yanındayız. Küresel Direniş Hareketine, politik bir örgüt ve bu yönde kitlesel bir örgütlenmeye gidemeyecek olmamamıza karşın sıcak bakıyoruz. Hareket içinde şiddet öğelerine karşıyız ama direnişçilerin haklarının savunucusuyuz. Yerel anlamda Türkiye'de Küresel Direnişe sendika ve kitle örgütlerinden şimdiye kadar yeterli bir destek çıkmadı. Bunu oluşturmalıyız. Kapitalizm insanı insanlıktan çıkaran bir sistemdir, bu bağlamda gazetenizin adını yerinde buluyorum.
NOT: Biz bu röportajı yaparken Eren Keskin'in endişe ettiği gelişme yaşandı ve Küçük Armutlu'da ölüm orucu eyleminde 14 Eylül'de ölen Ümüş Şahingöz'ün cenaze törenine polis vahşice müdahale etti. Bu saldırıyı kınıyoruz.

Antikapitalist; Sayı 10; Ekim 2001

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön