Güncelleme:
25.12.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


"Yargılayalalım; Asmayalım, Besleyelim"


Çiğdem Özbaş, 78liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can ile darbecilerin yargılanması kampanyası ve siyasi süreçteki yeri üzerine görüştü.

Son gelişmeler de ortaya çıkardı ki, Türkiye'nin temel siyasi alandaki problemi demokrasi meselesidir. Demokrasinin önündeki en önemli engel ise askerin siyaset üzerindeki vesayetidir.
Kürtler barış çağrısı yapıyor, Türkiye'deki aydınlar barış çağrısı yapıyor. Toplum iki savaştan geçti. Birincisi 70'li yıllardaki çatışma ortamı, diğeri de Kürtlere karşı yürütülen savaş. Toplum yorgun; toplum savaş, çatışma kavga istemi-yor; barış ve huzurlu bir şekilde güven içinde yaşamak istiyor. Hatta son çatışmada ölen askerlerin ailelerinden bir kısmı "savaş istemi-yoruz, çocuklarımız gereksiz bir savaşta öldüler" diyerek sorunların bir an evvel barış ve demokrasi çerçevesinde çözülmesi gerektiğini çığlık çığlığa dillendirdiler.
Peki buna verilen yanıt ne oldu? 12 Eylül günü 1980 darbesinin 26. yıldönümünde bomba patladı, 8 kişi öldü. Tüm kuvvet komutanları sırasıyla "son bir PKK'li kalmayana kadar savaşı sürdüreceğiz" dediler.
Aslında hükümet de savaşın zararlı olduğunu savaş ortamının yarattığı kaosun hükümet etmeyi zorlaştıracağının farkında. Nitekim Başbakan Tayyip Erdoğan PKK'nin ateşkes çağrısı karşısında "güvenlik görevlileri durup dururken operasyon yapmaz" diyerek bir ölçüde olumlu bir gelişmeye açık kapı bıraktı. Ancak askerin ona yanıtı da "sonuna kadar gideceğiz" biçiminde oldu.
Başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye'de hiçbir temel sorun şiddet yoluyla çözülemez. Askeri çözümlerde ısrar edildiği taktirde çatışma ortamına kilitleniriz. Çatışma ortamı Türkiye'yi ABD ve İsrail politikalarına daha kalıcı bir şekilde angaje eder. Türkiye'nin, Büyük Ortadoğu Projesi'nde, Suriye'den İran'a ve diğer Ortadoğu halklarına karşı ABD'nin yanında mevzileneceği bir süreç gelişiyor. Kısacası bağımsız bir iç ve dış politika - özellikle de dış politika - olmaksızın Türkiye'nin, ABD'nin Ortadoğu'daki uzantısı olacağı çok açıktır.
Ordunun yönelimleri karşısında AKP'nin tutarlı bir politika yürütmediği ortada. AKP, elini güçlendirmek için Lübnan'a asker gönderdi. Hatta isyanı bastırmak için Irak'a 5 bin asker gönderilmesini önererek ABD'ye sırtını dayayan bir politika izliyor.
Halbuki bir yandan askere karşı demokrasi ve parlamentoyu savunurken diğer taraftan da Ortadoğu halklarını karşısına alma pahasına ABD'nin yanında tutum almaması gerekiyor. AKP gerçekten hükümet olmak istiyorsa, dayandığı halk tabanının eğilimlerini ve parlamento çoğunluğunu göz önüne alarak dışarıda ABD'nin savaş poltikalarının aracı olmamalı; içerde de askerin baskısına boyun eğmemeli. Tabii ki onlara akıl verecek halimiz yok, ama görüşümüzü söylüyoruz.

Demokrasi için darbeciler yargılanmalı

Bize gelince; biz bu ülkede demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü bir ortamda yaşamak istiyoruz. Halklarımızın geleceğine ilişkin kararlarda ABD emperyalizmi ve onun ortaklarının karşısındayız ve ona alet olmayacağız. İçeride de AKP'nin tutarsız pragmatik politikalarına karşı çıkıp eleştirerek bütün bu tutarsızlıklarının dayanağı olan militarizme ve onun kristalleşmiş ifadesi olan darbe rejimine karşı bir tavır geliştiriyoruz.
Gerçekten demokrasi istiyorsak hükümetler, parlamentolar,vb. kurumlar hiçbir iç ve dış gücün vesayeti altında olmamalı. Bunun için de halen süren, ülkenin geleceğini karartan darbe rejimi sorgulanmalı, Türkiye'nin toplumsal ve siyasi hayatından silinmelidir.
Bu çerçevede eylül ayında darbecilere yönelik yoğun bir ‘Yargılayalım, Asmayalım, Besleyelim’ kampanyası yaptık. Askerin siyasette devam eden rolünü ve darbe rejimini bütün boyutlarıyla açığa çıkarmak, sorgulamak ve yüzleşmek üzere standlar, atölye çalışmaları, sergiler, yürüyüş, radyo ve TV programları, gazete dizileri ve toplantılardan oluşan bir dizi etkinlik gerçekleştirdik.
12 Eylül'ün 26. yıldönümünde altı yıl boyunca sürdürdüğümüz tüm kampanyalardan daha kalıcı sonuçları olan bir süreç yaşadık. Şimdi bunları değerlendiriyoruz. 12 Eylül'ü sadece yıldönümlerinde değil, 365 güne yayılacak şekilde sürekliliği olan, kalıcı ve giderek tüm toplumda 'yargılansınlar' yönünde bir iklim yaratacak hazırlıklar içerisindeyiz.

Kurumsallaşma süreci

Önümüzdeki dönemde bu çalışmayı İstanbul Meclisi Konferansı'nda gözden geçireceğiz. Türkiye'nin bütün bölgelerindeki arkadaşlarımıza değerlendirme toplantıları yaparak sonuçlarını Türkiye Meclisi'ne taşımalarını önereceğiz. Ayrıca yüzlerce dostumuzu, binlerce 78'liyi bir araya getirecek bir dayanışma gecesi örgütlemeye çalışacağız. Bilgi Üniversitesi'nde 13 atölye çalışması yaptık. Bu atölye çalışmalarını önümüzdeki yıl boyunca İstanbul'un ve Türkiye'nin her tarafına paneller ve toplantılar düzenleyerek yaymaya çalışacağız. Atölye çalışmalarındaki tartışmaları da kitaplaştırmayı hedefliyoruz. Sergilerimizi başta TÜYAP olmak üzere Türkiye'nin çeşitli yerlerine ve yurtdışına taşıyacağız.
78'lilere dönük bir çıkış yaparak çıtayı olabildiğince yükselttik. Bu taleplerimizi kalıcı ve köklü kurumsal bir kimliğe dönüştürme çabası içinde olacağız. 78'liler ve sorgulama hareketi değişik bölgelerde değişik biçimlerde algılanıyor. Bir siyasi hareket gibi algılandığı da çok oluyor. 78 hareketinin kendine has dili, tarzı ve duruşu var. Elbette yaptığımız siyasi bir iş; ama sadece siyasi değil. Sosyolojiyi, psikolojiyi, kültürel ve sanatsal alanları da kapsayan siyasi bir hareket olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu özelliklerini titizlikle korumak ve Türkiye çapına yaymak için özel bir çaba göstereceğiz.
Çaba ve çalışmalarımızda yanımızda olan, destek veren bütün kurum ve arkadaşlar ile birlikte Antikapitalist üye ve okuyucularına da buradan teşekkür etmek istiyorum.

 

86 doğumluyum; ben de 78’liyim

Dilan Gitmez

78'liler Girişimi’nin 2005'teki 'Paşa Paşa Yargılanacaksınız' ve bu yıl yapılan 'Yargılayalım Asmayalım Besleyelim' kampanyalarında yer aldım.
Yaş olarak bir 78'li olamasam da birçok nedenle ben de 78'liyim diyebilirim. Çünkü 78 kuşağının ve 12 Eylül 1980 darbesinin benim üzerimde de etkileri söz konusu.
Öncelikle ben bir 78'linin çocuğuyum, bu nedenle de o dönemi ve darbeyi ilk elden dinleme olanağına sahip oldum. Dolayısıyla darbenin hukuksuzluğunu, işkencelerini, idamlarını ve yarattığı acıları küçüklüğümden beri biliyorum.
Fakat darbenin etkileri sadece yapıldığı dönemle sınırlı kalmadı. Darbeden sonra toplumu sindirmek üzere, daha önce kazanılmış bütün haklar ortadan kaldırıldı ya da sınırlandı. Bir yandan genel yoksullaştırıcı politikalar, diğer yandan üniversiteleri gözetim altında tutabilmek için kurulan ve üniversiteliler olarak bizi fazlasıyla ilgilendiren YÖK de bu darbenin ürünü. Kısacası darbe hayatın her alanını etkiledi ve etkilemeye devam ediyor.
Yaşananlar bizim tarihimizdir ve o tarihi sorgulamak zorundayız. Darbecileri yargılamak için atılan her adım demokrasi için atılmış demektir.


78liler, Barışarock'taydı..

78'lilerle birlikte 'Yargılayalım Asmayalım Besleyelim' kampanyası çerçevesinde çeşitli faaliyetler yaptık. Kampanyayı duyurmak üzere Taksim ve Galatasaray meydanlarında masa açtık, el ilanları dağıttık. Beni en çok etkileyen etkinliklerden birisi de Barışarock'ta düzenlediğimiz 12 Eylül söyleşisiydi, ki orada düzenlenen en geniş katılımlı söyleşiydi. Burada gördük ki sıkça söylendiğinin aksine gençler hepten apolitik ya da yozlaşmış değil. Böyle bir darbenin yapıldığının ve bu darbenin etkilerinin hala sürdüğünün farkındalar. Bunun sağlanmasında 78'liler girişiminin çok önemli bir katkısı var. Özellikle son kampanya, atölye çalışmaları ve sergileriyle oldukça dikkat çekiciydi. Demokrasi ve daha iyi bir yaşam için gençler olarak 78'lilerin kampanyalarına destek vermeli, bu kampanyaları daha görünür hale getirmeli ve aktif olarak içinde yer almalıyız.

sayfa başına dön


 
gazete arşivine git kütüphane