Güncelleme:
07.05.2007
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Suçlu sıradan insanlar değil;

Piyasa ekonomisi dünyayı felakete sürüklüyor

Özlem Gitmez

BM Küresel Isınma Raporu açıklandı. Paris'te toplanan Hükümetler Arası İklim Uzmanları tarafından gerçekleştirilen, dünyanın her yerinden 500 uzmanın yanı sıra hükümet temsilcilerinin de katılımıyla bir hafta süren panel sonrasında sunulan rapor küresel ısınmanın etkilerinin vahametini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Raporun bu yıkımı önlemek için önerdiği çözüm önerisi ise insanların günlük yaşamlarında almaları gereken bazı önlemlerden ibaret; bireysel elektrik ve su tasarrufu gibi.

Elbette ki bu tür önlemler almak önemlidir, fakat küresel ısınmayı durdurmanın önündeki asıl engel kâr ve rekabete dayalı piyasa sistemidir. Her şirketin kâr amacıyla, rekabette arkada kalıp batmamak için gerekirse dünyayı mahvetmekten çekinmediği piyasa ekonomisi koşulları değişmedikçe bireylerin enerji tüketimlerini azaltması doğayı hızla felakete doğru sürüklenmekten kurtaramayacaktır.

Alternatif enerji kaynaklarına yönelmek çevre tahribatının büyük oranda önüne geçebilir. Bugün dünya ticari enerji talebinin yaklaşık % 88'i fosil yakıtlardan geri kalanıysa nükleer ve hidrolik enerji kaynaklarından karşılanmaktadır. Bu enerji kaynakları zaten küresel ısınmanın asıl nedenlerini oluşturmaktadır. Oysa aynı enerji ihtiyacı yenilenebilir enerji kaynaklarından da karşılanabilir. Bu nedenle enerji politikalarının acilen ve kökten olarak değiştirilmesi gerekmektedir.
Alternatif enerji kaynaklarının geliştirilmesi önündeki en büyük engel petrol şirketlerinin lobi faaliyetleri, devletlerin bu alana kaynak aktarmak yerine silahlanmayı tercih etmeleri, her şirketin ise öncelikle insanlığı ve yerküreyi değil kârlılığını düşünerek hareket etmesidir.

Bu durum, bireysel tasarruf tedbirlerinden çok daha önemlidir. Maliyetlerini artırmamak için fabrikalarının bacalarına filtre takmayan, atık su tesisleri kurmayan dünyanın tüm 'değerli' fabrikatörlerini, altın çıkarmak için maden bölgesinde yer alan bütün eko-sistemi gözden çıkarmaya hazır büyük altın şirketlerini ve bunlara ekonomik rekabet-ulusal çıkarlar ya da rüşvet için göz yuman-teşvik eden (en az onlar kadar 'değerli') devlet adamlarımızı es geçip bireysel tasarruftan söz etmek ikiyüzlülüktür.

AKP'nin enerji ve çevre bakanları, geçenlerde Kyoto Protokolü'nü imzalayacaklarını söylediler. Ama her ikisi de çevrenin bu hale gelmesinin faturasını sıradan insanlara kesmeyi tercih ediyorlar. İşin komik tarafı AKP bir yandan çevreci gibi görünmeye çalışırken, bir yandan da nükleer santral yapma derdinden vazgeçmiyor!

Çevre sorunu küresel muhalefetin başlıca gündemleri arasında yer alıyor. Dünya çapında örgütlenen binlerce çevre kam-panyası ve örgütlenmeleri var. Küresel muhalefet bize aslında çıkış yolunu işaret ediyor: Çevre felaketlerini önlemek için bireysel çabaların önemini reddetmeden sorunun esas kaynağı olan piyasa ekonomisine (kapitalizme) karşı birleşik mücadele. Kaynaklarımızın yenilenebilir enerji kaynaklarının ve toplu taşımacılığın geliştirilmesine ayrılmasını sağlayarak sorunun gerçekten çözülmesi için kolektif mücadeleye ihtiyacımız var.


BM Raporu'nda neler yazıyor?

- Şimdiden hiçbir önlem alınmazsa 2095 yılına kadar, ortalama sıcaklık 1980-1999 seviyelerine oranla 1,1 ile 6,4 derece arasında artacak. Bunun dünyaya etkisi daha fazla sel, sıcak dalgası, kuraklık, daha kuvvetli kasırgalar, buzul kütlelerinin daha hızlı erimesi ve deniz seviyesinde 140 cm.ye varan yükselmeler.
- Küresel ısınma nedeniyle 2030'a kadar 7 milyon insan su baskınlarıyla karşı karşıya kalacak ve dünyanın en büyük organizması Büyük Resif (okyanuslardaki canlılar için büyük bir besin kaynağı) tamamen kaybolacak.
- Eğer ortalama sıcaklık iki ile üç derece artarsa tüm Amazon ormanları tehdit altında kalacak. Elbette küresel ısınmanın en büyük insani ve ekonomik tahribi yine Afrika gibi en yoksul ülkelerde ve su kenarındaki Bangladeş ve Büyük Okyanus'taki adalarda olacak.

Raporun bize gösterdiği manzara açık; acil önlemler alınmadığı takdirde gezegenimiz ölecek. Fakat iklim değişikliğinin ve küresel ısınmanın en büyük sorumlusu olan sera gazı emisyonunda % 5,2'lik bir azalmayı hedefleyen Kyoto Protokolü'nü, hedefi küçük olduğu halde, sera gazı emisyonunda en büyük payı olan Amerika ve Avustralya henüz imzalamadı. Rapora göre Türkiye 1990 - 2000 yılları arasında % 72,6 ile karbondioksit salınımında dünyada en hızlı artış kaydeden ülke durumuna geldiği halde, henüz Türkiye de bu protokolü imzalamayanlar arasında.


Rüşvete suç üstü

ABD kökenli petrol devi Exxon-Mobil bazı ekonomistlere ve bilim insanlarına mektup göndererek BM Hükümetler Arası İklim Değişikliği panelinin raporuna karşı yazılacak her makale için 10 bin dolar para vermeyi vaat etti. Bush'un "bilim" danışmanlığını yapan şirket de aynı kurum tarafından finanse ediliyor.

Bu örnek, küresel ısınmayla mücadele etmenin yalnızca bireysel önlemler alarak başarılabilecek kadar kolay olmadığını, Exxon-Mobil gibi büyük şirketler ve bunların arkalarındaki devletleri zorlayacak kolektif bir mücadeleye ihtiyacımız olduğunu bir kez daha gösteriyor.


Hakikaten ‘Uygunsuz’ Gerçek

Çevre yıkımının gündeme taşınmasında Amerikan Demokratik Parti'nin Bush karşısındaki eski başkan adayı Al Gore'un Uygunsuz Gerçek adlı belgeseli de etkili oldu. Belgesel, küresel ısınmanın ne kadar büyük bir tehdit olduğunu göstermesi, bir tartışma zemini yaratmış olması açısından önemli. Belgesel çok samimi olmasa bile hükümetlerin ve bilim adamlarının bu tahribatın etkilerini kamuoyuna göstermemek için yaptığı manipülasyonları açıklıyor. Küresel ısınmadan çok Al Gore'un neden bu sorunla ilgilendiğini açıklamakla uğraşan belgeselin en zayıf noktası çözüm için sadece 'bireysel' önlemler önermesi.


 

Afrika’nın öfkesi:

2007 DSF Kenya’daydı

Forum ilk kez küresel olarak Afrika'daydı.

Kenya, kıtanın en büyüklerinden, kıtanın en yoksul, zenginle yoksul arasındaki uçurumun en geniş olduğu, AIDS oranın en yüksek olduğu ülkesi. Uzunca yıllar süren dikta ve işkence dönemlerinden geçti.

Socialist Worker muhabiri Charlie Kimber Dünya Sosyal Forumu izlenimlerini şöyle aktarıyor:

"Dünya Sosyal Forumu (DSF) başlangıç yürüyüşü, Kibera'nın gecekondu bölgelerinden başlayarak yerel halkın da katılımıyla 50.000 kişiye ulaştı. Kibera dışından gelen göstericilerin çoğu toprak hakları, HIV/AIDS, Filistin ve Kuzey Sahra'nın kurtuluşu, ticaret, kadın hakları ve daha pek çok acil konuyla ilgili forum delegeleriydi.
Organizasyon sorumluları, 1000'den fazla seminere; STÖ'ler, sendikalar, borçlar silinsin kampanyaları, halk forumları ve çok sayıda diğer organizasyonlar tarafından gerçekleştirilen büyük etkinliklere 80.000 kişinin katıldığını bildirdiler.
Afrikalıların katılımı canlı, politik olarak çok açık ve acil olarak dünyayı değiştirme yönündeydi. Forum ücretsiz olsaydı çok daha fazla sayıda Kenyalı katılırdı. Kayıt parası çok sayıda insanın katılımını engelledi ve hafta boyunca serbest giriş talep eden protestolar yapıldı.
DSF, Moi Spor Merkezi'nde gerçekleştirildi, sıralanmış oturaklar farklı toplantılar için bölümlere ayrılmıştı. İçerdeki yüksek yiyecek fiyatları, özellikle de yiyecek servisi yapan otelin Ulusal Güvenlik bakanına ait olduğu bilgisi çoğunluğu kızdırdı (Zaten söz konusu yemek satılan yerler forumun son gününde yağmalandı, Kenyalıların deyimiyle kamulaştırıldı.)
DSFler güçlü sosyal hareketlerin olduğu yerlerde, daha önce Brazilya ve Hindistan'da olduğu gibi, çok daha başarılı oluyor. Ne yazık ki bu durum henüz Kenya için geçerli değil, ancak DSF sonrası yüzlerce insan böylesi hareketler inşa etmek üzere çok daha istekliydi. Her şeye rağmen tartışmalar, yeni insanlarla tanışmak ve aktivistlerin birbiriyle ilişkiye geçmesi açısından muhteşem bir fırsat oldu. Afrika ve dünya hareketi Nairobi'deki DSF'yle çok daha zengin.
"


sayfa başına dön


 
gazete arşivine git kütüphane