Güncelleme:
06.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


“Chavez emperyalizme karşı desteklenmelidir”

Pedro Fuentes
(P-SOL - Lula’nın neo-liberal politikaları kucaklaması üzerine Brezilya İşçi Partisi’nden ayrılan grup)

Dünya Sosyal Forumu Latin Amerika politikalarında ciddi değişikliklerin yaşandığı bir dönemde Venezüella’nın Caracas kentinde yapılıyor. Bolivya’da Evo Morales’in Başkanlık seçimlerini kazanması neo-liberal politikalara karşı çıkışların en son örneğidir.

Latin Amerika, 2000 yılından bu yana dev kalkışmalar ve ABD egemenliğine muhalefet eden hükümetlerin işbaşına gelmesinde tanık oluyor.

Bu yeni durum anti-kapitalist hareket ve sosyalist sol için bazı sorunlar da oluşturuyor. Bunların başında Latin Amerika’daki hareketler ve Hugo Chavez iktidarı ile nasıl bir ilişkilenmeye gidileceği geliyor.

Arjantin’de yapılan Amerikalar Zirvesi’nde George Bush’un ittirdiği Amerikalar Serbest Ticaret Birliği’ne karşı muhalefetin başını Hugo Chavez çekti. ASTB’nin ölümünü ilan edemeyiz ama proje çok ciddi bir çöküntüye uğradı. Şimdi ise Bush bazı Latin Amerika hükümetleriyle birlikte çalışıyor. Bunların başında Brezilya ve Lula Hükümeti geliyor. Venezüella ise farklı bir entegrasyon önerisinde bulundu: Amerikalar İçin Bolivarcı Alternatif. Venezüella hükümetinin çelişkileri ne olursa olsun AİBA, Latin Amerika ülkeleri arasında varolan diğer antlaşmalarla karşılaştırıldığında parlak ve ilerici bir önermedir.

Şu andaki durum gerçek bir işçi temsili yeti sağlamayan ve kapitalist bir devleti işletmeye çalışan bir hükümetin emperyalizm ile karşı karşıya gelmiş olmasıdır. Bu örnek Latin Amerika’ya yayılacaktır. Başka ülkelerde ulusalcı hareketler ortaya çıkacaktır. Bunlar işçi ve yoksulların organik temsilcileri olmadıkları için eklektik ve çelişkili politikalar uygulayacaktır.

Burada bizim için kritik olan bu anti-emperyalist hareketin parçası olmak ve bu hareketin içinde kitlesel devrimci sosyalist ve anti-kapitalist alternatifi inşa etmektir.

Bugün için bunun Latin Amerika devrimcileri açısından anlamı AİBA projesini ve Venezüella hükümetinin ilerici uygulamalarını emperyalizme karşı kararlı bir şekilde desteklemektir.


“Beklentiler karşılanmak zorunda”

Valerie Mealla

Evo Morales’in seçimleri kazandığı belli olması ile birlikte Bolivya’da şaşkınlıktan kaynaklı bir sessizlik yaşanmıştı. Ülkenin kısa demokrasi tarihinde halk ilk kez değişim talebini yansıtan bir adayı iktidara taşımıştı. Bir gazetecinin de ifade ettiği gibi bu seçimlerde halk ”bir politik modele ölümcül bir darbe indirdi”: Neoliberalizm. Seçimin diğer bir ilki, ülke nüfusunun üçte ikisini oluşturan yerli halktan birisinin başa geçmesidir.

Morales’in oy hedefi “% 50+1”di. Seçimlerden önceki kamuoyu yoklamaları Morales ve Sosyalizme Doğru Hareket Partisi’nin (MAS) % 35 oy alacağını öngörüyorlardı. Aşağıdan hareketin en güçlü olduğu La Paz, El Alto, Cochabamba ve Oruro da Morales’in çoğunluğu alacağı tahmin ediliyordu. Sayım bittiğinde Morales’in % 54 oy aldığı ortaya çıktı. Bolivya tarihinde ilk kez bir başkan kongrede ikinci bir oylamaya gerek kalmadan oy çoğunluğuyla seçildi. Seçim sonuçları açıklandıktan sonra ilk konuşmasını yapan Morales “ülke tarihini değiştirmeyi” vaat etti. Morales 22 Ocak’ta iktidarı aldığında bir dizi sorun ile karşılaşacak. Morales ve MAS vaatlerini gerçekliğe dönüştürmek zorunda: Ülkenin hidrokarbon kaynaklarının kamulaştırılması, toprak reformu, yolsuzluğun önlenmesi, eğitim ve kültüre yatırımların arttırılması ve Kurucu Meclisin oluşturulması.

Morales’e verilen bu güvenoyu (neo-liberal) bir dönemin sonunun habercisi olacak ise politik, sosyal, ekonomik ve kültürel olarak ötekileştirilmişlerin umudu ve beklentileri karşılanmak zorundadır.

Söylem ve devrim arasında daha yürünecek yollar var…
Latin Amerika’da yeni nesil anti-emperyalist liderlerden Hugo Chavez “21 Yüzyılda Sosyalizm”i gündemleştiriyor. Chris Harman, Venezüella’da değişim dalgasının ileriye gidebilmesi için tabanın etkinleşmesinin önemine dikkat çekiyor.

Medya Venezüella’ya dair her şeyi Hugo Chavez’e indirgiyor. Halbuki Venezüella’da çok daha büyük güçler devreye girmiş durumda. Chavez’in 1998’de ilk seçimi kazanması Caracazo ayaklanmalarının bir sonucuydu. Devlet, dokuz yıl önceki ayaklanmayı vahşice bastırdığı için meşruluğunu kaybetmişti. Bu nedenle de 1998 seçimlerini kazanacak bir aday çıkaramadılar. Orta rütbeli bir subay olan ve 1992’de darbe girişiminde bulunan Chavez, değişimin bir sembolü olarak iktidara taşındı. Ancak Chavez’in, subaylar ve eski reformist partilerden ayrılanlar tarafından desteklenen programı çok ılımlıydı. Chavez o dönemde “Üçüncü Yol”cu görüşlerin etkisinde olduğunu artık kabul ediyor.

Radikalleşme

Radikalleşme, Chavez’in uyguladığı bazı reformlara karşı iki darbe girişimi üzerine gelişti. Ülkenin petrol zenginliğini ve kamu elindeki PDVSA şirketini hükümetin kontrolü altına alma çabası bu reformların en önemlisidir. Ülkedeki ayrıcalıklı zengin ve küstah üst-orta sınıf, Nisan 2002’de darbe girişiminde bulunup lokavt ilan etti.

Darbeyi durduran Caracas Tepeleri’nde yaşayan yoksulların kenti işgal etmesi oldu. Özelliklede petrol sanayinde işçilerin fabrikaları işletme çabası da lokavtı boşa çıkardı. Bu süreçte bir kutuplaşma yaşandı. Her hafta Caracas’ın yoksul batısı ile zengin doğusunda yüz binlerin katıldığı gösteriler yapılıyordu. İç savaş tehlikesinden söz ediliyordu. Lokavt Venezüella egemen sınıfı açısından hatalı bir adımdı. Venezüella egemen sınıfı ile darbeyi planlayan ABD, Irak savaşını arifesinde Venezüella’dan petrol ithalatının tehlikeye girmesini göze alamıyordu. Lokavtın başarısızlığı ile birlikte darbe de çöktü.

Darbenin geri püskürtülmesinden sonra fabrikalar ve varoşlardan reform talepleri yükseldi. Chavez daha önce hiç kullanmadığı radikal bir dil ile konuşmaya başladı. Kendisini sağa karşı koruyan hareket, Chavez’i sola çekiyordu. Chavez dünya piyasalarında petrol fiyatlarının artması ile elde edilen geliri, sosyal programlar için kullandı. Bu süreçte eski devlet yapılarının dışında kalan araçlara başvurdu.

Venezüella egemenleri ve ABD’nin üçüncü saldırısı, 2004 ortasındaki referandum sırasında yaşandı. Ancak bu deneme de kitlelerin sokağa dökülmesi ile geri tepti. Chavez bu süreçte açıkça anti-emperyalist bir dil ile konuşmaya başladı ve “21. Yüzyılda Sosyalizm” söylemini kullandı.

İkilemler

Ancak bütün bu süreç ikilemlerle doludur. Devrim sürecinde kullanılan dil tepedeki aydın reformcuların kitlelere bir şeyler bahşetmesi şeklindedir. Ancak bu çerçeveyi kontrol etmekten çok uzaklar. Martha Harnecker gibi Chavez’e yakın olan gazeteciler, Chavez öncesi kadrolar ile dolu bir devlet aygıtı aracılığı ile reform yapma çabasının sorunlarına dikkat çekiyorlar. Şu anda seslerini çıkartamasalar bile, ilerici değişimleri hayata geçirmek için bu unsurlara güvenilemez.

Harnecker ordudaki durumun daha farklı olduğunu iddia ediyor. Sağcı generaller görevden uzaklaştırılmış olmasına rağmen değişim sürecinden nefret eden ve ayrıcalıklı pozisyonlarını korumaya çalışan çok sayıda subay var. Bunlar gelecek için bir tehlikedir. Bugün bile reformları tümüyle sabote ettikleri oluyor. Bazı bakanlar işçi ve köylülerin eylemlerine alan açıyorlar. Başkaları ise baskıya başvuruyor. Örneğin Kasım 2005’de Caracaibo kentindeki otobüs sürücülerinin eylemi bastırıldı.

Burjuvazinin muhalefeti şu an için yenilmiş görünüyor. Anca burjuvazi ve zenginliği olduğu gibi yerinde duruyor. Chavez’e karşı darbede mızrak ucu görevini üstlenen iki medya holdingi özgürce çalışmaya devam ediyor. Bunlardan birisinin sahibi Baba George Bush’un yakın dostudur.

İşçiler, kent yoksulları ve köylüler bu burjuvaziden bir şey koparacaklarsa mücadele etmek zorundalar. Her gün grevler, işyeri işgalleri, gösteriler, açlık grevleri, toprak işgalleri yaşanıyor. İleriye doğru atılan bu kitlesel hareket devlet aygıtı ve mevzi kaybetmiş bir burjuvaziden kazanımlar elde edebilir. Ancak bir devrim böylesi bir devlet aygıtı ile tamamlanamaz.

Kapitalizmle yüzleşmek

Ne var ki devrimden en çok bahsedenler tam da bu yola işaret ediyorlar. Yine Harnecker, Chavez’i “Verili güçlerin dengesi dahilinde” davrandığı için kutluyor. Fidel Castro’nun da bunu desteklediğini ifade ediyor. Bunun anlamı Venezüella kapitalizmine önümüzdeki süreçte dokunmamaktır. Petrol kaynakları üzerinde Amerikan çok uluslu şirketlerinin oynadığı rolü kabul etmektir ve Latin Amerika’daki diğer çok uluslu şirketler ile yapılan anlaşmaları onaylamaktır. Bir diğer anlamı ise kapitalizmden kopmaya hiç niyetleri olmadığını açıkça ifade eden Evo Morales ve Lula’ya güvenmektir.

Bu devrimci süreci kesintiye uğratmak anlamına gelir. Kapitalizm çıkarları için varolan bir devlet aygıtı ile işbirliğini onaylamaktır. Bu karma ekonomiye doğru bir gidişattır. Zenginler zengin olmaya devam ederken işçiler ve yoksullar reformlarla idare etmek durumunda kalır. Reformlar yüksek petrol fiyatlarından elde edilen gelirlerle karşılanıyor. Petrol fiyatları düşerse reformların finansman kaynağı da ortadan kalkar. Venezüella burjuvası ve ABD emperyalizmi bu dönemi kendi güçlerini toparlamak, ülkeyi tekrar kontrolleri altına almaya yönelik yeni bir darbe tezgahlamak için de kullanabilirler.

Devrim ancak ileriye giderek gerçek bir devrim haline gelebilir. Bunun anlamı toplumun tabanının sermaye ve devlete karşı kendini örgütlemesidir. Kısa vadede ayaklanma değilse bile kitlesel güçlerin etkinleşmesi ordu içindede tabanın harekete geçmesidir.

Bu şekliyle eski devlet aygıtı ve sermayenin kontrolüne karşıt bir güç odağı yaratılabilir. Hiçbir devrimci süreç bu son adımı atmadan kalıcı bir evreye geçememiştir. Tarih bu evreyi gereksiz bulanların cesetleri ile doludur. UNT sendikası ve aktivistlerin bir kısmı arasında bu gerçekliğin tanınıyor olması olumlu bir durumdur.

ABD emperyalizmi kendi arka bahçesinde yaşanan bu isyana hazırlıksız yakalanmıştı. “ Tarihin sonu”nun geldiğini düşündükleri için de böyle bir gelişme beklemiyorlardı. Irak’taki durumları da şu an için askeri müdahalede bulunmasını engelliyor. Ancak ABD kendi etkinliğinin böyle elinden akıp gitmesini sadece seyretmeyecektir. Kıtadaki bütün gerici güçleri örgütlemenin bir yolunu arayacaktır. 1970’ler ve 80’lerin başındaki ayaklanmalar ile bu şekilde baş etmişti. Devrim söylemlerinin Venezüella ve Bolivya’da gerçek devrimlere dönüşmesi tam da bu nedenle yaşamsal öneme sahiptir.

(Socialist Review’dan kısaltılarak çevrilmiştir)

Antikapitalist; Sayı 36; Şubat 2006

'Dünyada Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön