| “Chavez 
        emperyalizme karşı desteklenmelidir” Pedro Fuentes (P-SOL - Lula’nın neo-liberal politikaları kucaklaması üzerine Brezilya 
        İşçi Partisi’nden ayrılan grup)
 Dünya Sosyal Forumu Latin Amerika politikalarında ciddi değişikliklerin 
        yaşandığı bir dönemde Venezüella’nın Caracas kentinde yapılıyor. Bolivya’da 
        Evo Morales’in Başkanlık seçimlerini kazanması neo-liberal politikalara 
        karşı çıkışların en son örneğidir.  Latin Amerika, 2000 yılından bu yana dev kalkışmalar ve ABD egemenliğine 
        muhalefet eden hükümetlerin işbaşına gelmesinde tanık oluyor.  Bu yeni durum anti-kapitalist hareket ve sosyalist sol için bazı sorunlar 
        da oluşturuyor. Bunların başında Latin Amerika’daki hareketler ve Hugo 
        Chavez iktidarı ile nasıl bir ilişkilenmeye gidileceği geliyor.  Arjantin’de yapılan Amerikalar Zirvesi’nde George Bush’un ittirdiği Amerikalar 
        Serbest Ticaret Birliği’ne karşı muhalefetin başını Hugo Chavez çekti. 
        ASTB’nin ölümünü ilan edemeyiz ama proje çok ciddi bir çöküntüye uğradı. 
        Şimdi ise Bush bazı Latin Amerika hükümetleriyle birlikte çalışıyor. Bunların 
        başında Brezilya ve Lula Hükümeti geliyor. Venezüella ise farklı bir entegrasyon 
        önerisinde bulundu: Amerikalar İçin Bolivarcı Alternatif. Venezüella hükümetinin 
        çelişkileri ne olursa olsun AİBA, Latin Amerika ülkeleri arasında varolan 
        diğer antlaşmalarla karşılaştırıldığında parlak ve ilerici bir önermedir. 
       Şu andaki durum gerçek bir işçi temsili yeti sağlamayan ve kapitalist 
        bir devleti işletmeye çalışan bir hükümetin emperyalizm ile karşı karşıya 
        gelmiş olmasıdır. Bu örnek Latin Amerika’ya yayılacaktır. Başka ülkelerde 
        ulusalcı hareketler ortaya çıkacaktır. Bunlar işçi ve yoksulların organik 
        temsilcileri olmadıkları için eklektik ve çelişkili politikalar uygulayacaktır. 
       Burada bizim için kritik olan bu anti-emperyalist hareketin parçası olmak 
        ve bu hareketin içinde kitlesel devrimci sosyalist ve anti-kapitalist 
        alternatifi inşa etmektir.  Bugün için bunun Latin Amerika devrimcileri açısından anlamı AİBA projesini 
        ve Venezüella hükümetinin ilerici uygulamalarını emperyalizme karşı kararlı 
        bir şekilde desteklemektir.   “Beklentiler karşılanmak zorunda”
 Valerie Mealla   Evo Morales’in seçimleri kazandığı belli olması ile birlikte Bolivya’da 
        şaşkınlıktan kaynaklı bir sessizlik yaşanmıştı. Ülkenin kısa demokrasi 
        tarihinde halk ilk kez değişim talebini yansıtan bir adayı iktidara taşımıştı. 
        Bir gazetecinin de ifade ettiği gibi bu seçimlerde halk ”bir politik modele 
        ölümcül bir darbe indirdi”: Neoliberalizm. Seçimin diğer bir ilki, ülke 
        nüfusunun üçte ikisini oluşturan yerli halktan birisinin başa geçmesidir. Morales’in oy hedefi “% 50+1”di. Seçimlerden önceki kamuoyu yoklamaları 
        Morales ve Sosyalizme Doğru Hareket Partisi’nin (MAS) % 35 oy alacağını 
        öngörüyorlardı. Aşağıdan hareketin en güçlü olduğu La Paz, El Alto, Cochabamba 
        ve Oruro da Morales’in çoğunluğu alacağı tahmin ediliyordu. Sayım bittiğinde 
        Morales’in % 54 oy aldığı ortaya çıktı. Bolivya tarihinde ilk kez bir 
        başkan kongrede ikinci bir oylamaya gerek kalmadan oy çoğunluğuyla seçildi. 
        Seçim sonuçları açıklandıktan sonra ilk konuşmasını yapan Morales “ülke 
        tarihini değiştirmeyi” vaat etti. Morales 22 Ocak’ta iktidarı aldığında 
        bir dizi sorun ile karşılaşacak. Morales ve MAS vaatlerini gerçekliğe 
        dönüştürmek zorunda: Ülkenin hidrokarbon kaynaklarının kamulaştırılması, 
        toprak reformu, yolsuzluğun önlenmesi, eğitim ve kültüre yatırımların 
        arttırılması ve Kurucu Meclisin oluşturulması.  Morales’e verilen bu güvenoyu (neo-liberal) bir dönemin sonunun habercisi 
        olacak ise politik, sosyal, ekonomik ve kültürel olarak ötekileştirilmişlerin 
        umudu ve beklentileri karşılanmak zorundadır.   Söylem ve devrim arasında daha yürünecek yollar var…Latin Amerika’da yeni nesil anti-emperyalist liderlerden Hugo Chavez “21 
        Yüzyılda Sosyalizm”i gündemleştiriyor. Chris Harman, Venezüella’da değişim 
        dalgasının ileriye gidebilmesi için tabanın etkinleşmesinin önemine dikkat 
        çekiyor.
 Medya Venezüella’ya dair her şeyi Hugo Chavez’e indirgiyor. Halbuki Venezüella’da 
        çok daha büyük güçler devreye girmiş durumda. Chavez’in 1998’de ilk seçimi 
        kazanması Caracazo ayaklanmalarının bir sonucuydu. Devlet, dokuz yıl önceki 
        ayaklanmayı vahşice bastırdığı için meşruluğunu kaybetmişti. Bu nedenle 
        de 1998 seçimlerini kazanacak bir aday çıkaramadılar. Orta rütbeli bir 
        subay olan ve 1992’de darbe girişiminde bulunan Chavez, değişimin bir 
        sembolü olarak iktidara taşındı. Ancak Chavez’in, subaylar ve eski reformist 
        partilerden ayrılanlar tarafından desteklenen programı çok ılımlıydı. 
        Chavez o dönemde “Üçüncü Yol”cu görüşlerin etkisinde olduğunu artık kabul 
        ediyor.   Radikalleşme Radikalleşme, Chavez’in uyguladığı bazı reformlara karşı iki darbe girişimi 
        üzerine gelişti. Ülkenin petrol zenginliğini ve kamu elindeki PDVSA şirketini 
        hükümetin kontrolü altına alma çabası bu reformların en önemlisidir. Ülkedeki 
        ayrıcalıklı zengin ve küstah üst-orta sınıf, Nisan 2002’de darbe girişiminde 
        bulunup lokavt ilan etti.  Darbeyi durduran Caracas Tepeleri’nde yaşayan yoksulların kenti işgal 
        etmesi oldu. Özelliklede petrol sanayinde işçilerin fabrikaları işletme 
        çabası da lokavtı boşa çıkardı. Bu süreçte bir kutuplaşma yaşandı. Her 
        hafta Caracas’ın yoksul batısı ile zengin doğusunda yüz binlerin katıldığı 
        gösteriler yapılıyordu. İç savaş tehlikesinden söz ediliyordu. Lokavt 
        Venezüella egemen sınıfı açısından hatalı bir adımdı. Venezüella egemen 
        sınıfı ile darbeyi planlayan ABD, Irak savaşını arifesinde Venezüella’dan 
        petrol ithalatının tehlikeye girmesini göze alamıyordu. Lokavtın başarısızlığı 
        ile birlikte darbe de çöktü. Darbenin geri püskürtülmesinden sonra fabrikalar ve varoşlardan reform 
        talepleri yükseldi. Chavez daha önce hiç kullanmadığı radikal bir dil 
        ile konuşmaya başladı. Kendisini sağa karşı koruyan hareket, Chavez’i 
        sola çekiyordu. Chavez dünya piyasalarında petrol fiyatlarının artması 
        ile elde edilen geliri, sosyal programlar için kullandı. Bu süreçte eski 
        devlet yapılarının dışında kalan araçlara başvurdu.  Venezüella egemenleri ve ABD’nin üçüncü saldırısı, 2004 ortasındaki referandum 
        sırasında yaşandı. Ancak bu deneme de kitlelerin sokağa dökülmesi ile 
        geri tepti. Chavez bu süreçte açıkça anti-emperyalist bir dil ile konuşmaya 
        başladı ve “21. Yüzyılda Sosyalizm” söylemini kullandı.  İkilemler Ancak bütün bu süreç ikilemlerle doludur. Devrim sürecinde kullanılan 
        dil tepedeki aydın reformcuların kitlelere bir şeyler bahşetmesi şeklindedir. 
        Ancak bu çerçeveyi kontrol etmekten çok uzaklar. Martha Harnecker gibi 
        Chavez’e yakın olan gazeteciler, Chavez öncesi kadrolar ile dolu bir devlet 
        aygıtı aracılığı ile reform yapma çabasının sorunlarına dikkat çekiyorlar. 
        Şu anda seslerini çıkartamasalar bile, ilerici değişimleri hayata geçirmek 
        için bu unsurlara güvenilemez. Harnecker ordudaki durumun daha farklı olduğunu iddia ediyor. Sağcı generaller 
        görevden uzaklaştırılmış olmasına rağmen değişim sürecinden nefret eden 
        ve ayrıcalıklı pozisyonlarını korumaya çalışan çok sayıda subay var. Bunlar 
        gelecek için bir tehlikedir. Bugün bile reformları tümüyle sabote ettikleri 
        oluyor. Bazı bakanlar işçi ve köylülerin eylemlerine alan açıyorlar. Başkaları 
        ise baskıya başvuruyor. Örneğin Kasım 2005’de Caracaibo kentindeki otobüs 
        sürücülerinin eylemi bastırıldı.  Burjuvazinin muhalefeti şu an için yenilmiş görünüyor. Anca burjuvazi 
        ve zenginliği olduğu gibi yerinde duruyor. Chavez’e karşı darbede mızrak 
        ucu görevini üstlenen iki medya holdingi özgürce çalışmaya devam ediyor. 
        Bunlardan birisinin sahibi Baba George Bush’un yakın dostudur. İşçiler, kent yoksulları ve köylüler bu burjuvaziden bir şey koparacaklarsa 
        mücadele etmek zorundalar. Her gün grevler, işyeri işgalleri, gösteriler, 
        açlık grevleri, toprak işgalleri yaşanıyor. İleriye doğru atılan bu kitlesel 
        hareket devlet aygıtı ve mevzi kaybetmiş bir burjuvaziden kazanımlar elde 
        edebilir. Ancak bir devrim böylesi bir devlet aygıtı ile tamamlanamaz. 
        Kapitalizmle yüzleşmek Ne var ki devrimden en çok bahsedenler tam da bu yola işaret ediyorlar. 
        Yine Harnecker, Chavez’i “Verili güçlerin dengesi dahilinde” davrandığı 
        için kutluyor. Fidel Castro’nun da bunu desteklediğini ifade ediyor. Bunun 
        anlamı Venezüella kapitalizmine önümüzdeki süreçte dokunmamaktır. Petrol 
        kaynakları üzerinde Amerikan çok uluslu şirketlerinin oynadığı rolü kabul 
        etmektir ve Latin Amerika’daki diğer çok uluslu şirketler ile yapılan 
        anlaşmaları onaylamaktır. Bir diğer anlamı ise kapitalizmden kopmaya hiç 
        niyetleri olmadığını açıkça ifade eden Evo Morales ve Lula’ya güvenmektir. 
       Bu devrimci süreci kesintiye uğratmak anlamına gelir. Kapitalizm çıkarları 
        için varolan bir devlet aygıtı ile işbirliğini onaylamaktır. Bu karma 
        ekonomiye doğru bir gidişattır. Zenginler zengin olmaya devam ederken 
        işçiler ve yoksullar reformlarla idare etmek durumunda kalır. Reformlar 
        yüksek petrol fiyatlarından elde edilen gelirlerle karşılanıyor. Petrol 
        fiyatları düşerse reformların finansman kaynağı da ortadan kalkar. Venezüella 
        burjuvası ve ABD emperyalizmi bu dönemi kendi güçlerini toparlamak, ülkeyi 
        tekrar kontrolleri altına almaya yönelik yeni bir darbe tezgahlamak için 
        de kullanabilirler.  Devrim ancak ileriye giderek gerçek bir devrim haline gelebilir. Bunun 
        anlamı toplumun tabanının sermaye ve devlete karşı kendini örgütlemesidir. 
        Kısa vadede ayaklanma değilse bile kitlesel güçlerin etkinleşmesi ordu 
        içindede tabanın harekete geçmesidir.  Bu şekliyle eski devlet aygıtı ve sermayenin kontrolüne karşıt bir güç 
        odağı yaratılabilir. Hiçbir devrimci süreç bu son adımı atmadan kalıcı 
        bir evreye geçememiştir. Tarih bu evreyi gereksiz bulanların cesetleri 
        ile doludur. UNT sendikası ve aktivistlerin bir kısmı arasında bu gerçekliğin 
        tanınıyor olması olumlu bir durumdur. ABD emperyalizmi kendi arka bahçesinde yaşanan bu isyana hazırlıksız 
        yakalanmıştı. “ Tarihin sonu”nun geldiğini düşündükleri için de böyle 
        bir gelişme beklemiyorlardı. Irak’taki durumları da şu an için askeri 
        müdahalede bulunmasını engelliyor. Ancak ABD kendi etkinliğinin böyle 
        elinden akıp gitmesini sadece seyretmeyecektir. Kıtadaki bütün gerici 
        güçleri örgütlemenin bir yolunu arayacaktır. 1970’ler ve 80’lerin başındaki 
        ayaklanmalar ile bu şekilde baş etmişti. Devrim söylemlerinin Venezüella 
        ve Bolivya’da gerçek devrimlere dönüşmesi tam da bu nedenle yaşamsal öneme 
        sahiptir.  (Socialist Review’dan kısaltılarak çevrilmiştir)  Antikapitalist; Sayı 36; Şubat 2006
'Dünyada Durum' sayfasına dönsayfa başına dön
 |