Güncelleme:
12.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Reformsuz Reformizm: Ecevit Ne Yapıyor?

Bülent Ecevit, “devlet, cezaevlerinde otoritesini her ne pahasına olursa olsun yerleştirecek” diyor. Başbakan depremden sonra ilk kez bu kadar kararlı bir şekilde konuştu. Depremzedeler konusunda hiç bu kadar kararlı konuşmamış, hiç böyle kararlı davranmamıştı. Faşist mafya çeteleri Bayrampaşa Cezaevi’nde birbirlerini öldürürken de ağzını açmamıştı Ecevit. Ancak güvenlik güçleri Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde olmayan bir kaçış tünelini bahane ederek 10 mahkumu döverek öldürünce Ecevit baskıdan yana, net bir tutum aldı.

Rahşan Ecevit veto edilen af yasası hakkında “bizim istediğimiz af bu değildi” diyor. DSP’ye oy verenler de “bizim istediğimiz hükümet bu değildi, biz bunun için oy vermedik” diyorlar. Bazıları bütün bunları Ecevit’in hırslı kişiliği ya da yaşlılığına bağlıyor.

Ancak sorun Ecevit’in kişiliğinde değil. 1991’de CHP-DYP koalisyonu kurulduğunda beklentiler çok yüksekti. Karakollar bile şeffaflaşacaktı. Ancak Süleyman Demirel ve Erdal İnönü’nün başkanlığındaki koalisyon sırasında faili meçhul cinayetler hızla artarken, mafya ilişkileri daha da yaygınlaştı.

1994’de doğrudan işçilere saldıran “5 Nisan Ekonomik Reform Paketi” Tansu Çiller ile beraber CHP’li Murat Karayalçın’ın imzasını taşıyordu. Karayalçın’dan sonra görevi devralan Deniz Baykal’ın manevraları da CHP’ye oy veren işçilerin durumunu iyileştirmedi. Bu durum bir sonraki seçimlerde CHP’nin oy kaybetmesine neden oldu. Birbiri ardına gelen üç CHP lideri de seçmenine ihanet etti. Şimdi de Ecevit aynı şeyi yapıyor.

Bu durum Türkiye’ye özgü bir sorun da değil. Son yıllarda Yunanistan, İngiltere, Almanya ve Fransa’da özelleştirmeler ve serbest piyasanın yarattığı sefaleti sonlandırmak isteyen seçmenler sosyal demokratları iktidara getirdiler. Bu hükümetlerin istisnasız hepsi seçmenlerine ihanet etti. Kamu hizmetlerinde kesintiler yaptılar, özelleştirmelere devam ettiler, işçilerin çalışma koşulları ve ücretlerine saldırdılar.

Özelleştirmeye karşı oy kullananlar, temiz siyaset isteyenler daha beteriyle karşılaştılar. DSP ve CHP’ye oy verenler, seçmenlerin yüzde 30’u, milliyetçi fikirlerin etkisi altında ancak çetecilerin affedilmesini ve faşistlerle koalisyona gidilmesini istemiyorlar. Mezarda emekliliği istemiyorlar. Tahkim’le beraber gelen yeni özelleştirmeleri istemiyorlar.

Peki reformist liderler neden hep kendi seçmenine ihanet ediyor? Çünkü hep sistemin sınırları içinde hareket etmeye çalışıyorlar. Kâr oranlarının düştüğü bir dünyada, kapitalistlerin kâr etmesi gerektiğini kabul edenlerin işçilerden fedakârlık istemesi kaçınılmaz hale geliyor. İngiltere’de Blair, Almanya’da Schröder, Fransa’da Jospin, Yunanistan’da Simitis hep aynı şeyi yapıyorlar.

Ancak işçiler bu partilere çok farklı nedenlerle oy verdiler. Bu partileri iktidara getiren seçim dönemlerine baktığımızda insanların bir önceki dönemin sağ hükümetlerine karşı radikal bir alternatif aradıklarını görürüz. İngiltere’de Blair’in zaferi 18 yıl boyunca muhafazakarlara karşı gelişen öfkenin sonucuydu. Almanya’da sosyal demokrat seçim kampanyasının en popüler ismi sol reformist Oskar Lafontaine idi. Seçimden birkaç ay sonra patronlar tarafından görevinden istifa ettirildi. Her iki hükümet de şimdi bir yandan ülkelerinde işçilere saldırırken diğer yandan sınır ötesinde emperyalist savaşlar yürütüyorlar.

Ekonomik kriz derinleştikçe reformist liderler sistemi daha güçlü savunuyorlar. Böylesi dönemlerde krizi derinleştirmeksizin küçük reformlar dahi elde etmek mümkün olmuyor. Bu nedenle reformist liderler işçileri sürekli daha fazla fedakârlığa çağırıyorlar. Ekonomik kriz koşullarındaki Avrupa’da sosyal demokrat partilerin hemen hepsinin liderliklerine daha sağcı kişiler geldi.

Ecevit 1970’lerin lideri. Kendisi o dönem muhalefette radikal solcuydu. Ancak liderliğini yaptığı iki hükümet sırasında da yurdışında milliyetçi maceralara girişti ve 1970’lerde gerçek işçi ücretlerinde yaşanan en büyük düşüşler onun iktidarı sırasında gerçekleşti.

Reformizmin sorununu birkaç liderle açıklamak yetmez. Sorun işçilerin kafasında. İşçiler kendileri için daha iyisini istiyorlar, saldırılara karşı koymak istiyorlar. Ancak bu sistemin kökten değişebileceğine ikna değiller. Halen ulusal sınırlar içinde çözüm arıyor, bu nedenle de kendilerini ulusal çıkarlar ve milliyetçilik üzerinden tanımlıyorlar. Kapitalistlerin de kabul etmek zorunda kaldığı gibi ekonomik kriz ulusal bir çözümün mümkün olmadığını gösteriyor. Çözüm, dünyanın uluslararası düzeyde ihtiyaçlar temelinde örgütlenmesinde yani sosyalizmde. İşçilerin kendi haklarını tutarlı ve sürekli bir şekilde savunabilmeleri için milliyetçilik ve reformizmden kopmaları gerekiyor.

Sadece bunları söylemek ya da Ecevit’i “sağcı” diyerek eleştirmek yetmiyor. Ecevit sağcıların işini yapıyor. Ancak DSP ve CHP’ye oy verenler bu durumdan memnun değil. İşte tam da bu nedenle somut çözümleri tartışmalıyız.

Hükümet bize sosyal güvenlik, sağlık ve hatta çadır için para yok diyor. Yanıtımız hazır: “Silaha para harcamaktan vazgeçin, savaşı durdurun.” “Rantiyecilere para hortumlamaktan vazgeçin.” “Zorunlu tasarrufları ve nemalarını geri ödeyin.” “Osman Durmuş’tan başlamak üzere faşistleri hükümetten defedin.”

İşçiler bu talepleri sahipleniyor. Bu talepleri sahiplenmek reformizmin ihanetlerine karşı sosyalist bir alternatif inşa etmeye başlamanın ilk adımıdır.

Yeni İşçi Demokrasisi; Sayı 9; Ekim 1999

'Antikapitalist nedir' sayfasına dön
sayfa başına dön